Yayınlanma Tarihi: 21 Ocak 2022

Tam Yargı Davaları

Tam yargı davaları idare hukuku alanında girmekte olan ve idareye karşı kişiler tarafından hakları ihlal edildiği hallerde açılabilecek davalardır.

Tam yargı davaları idare hukuku alanında girmekte olan ve idareye karşı kişiler tarafından hakları ihlal edildiği hallerde açılabilecek davalardır. Belirtilmelidir ki buradaki hak ihlali sonucunda bir zarar oluşması beklenmektedir. Başka bir deyişle zarar oluşmadan bu zararın oluşma riskinin giderilmesi amacıyla tam yargı davaları açılamaz. Buradan anlaşıldığı üzere aslında tam yargı davalarının konusu oluşan zararın tazminidir.

Tam yargı davası, idarenin herhangi bir işlemi, eylemi veya ihmali nedeniyle zarara uğrayan kişinin maddi ve manevi zararının tazmini amacıyla açtığı bir idari dava türü olarak tanımlanmaktadır. İYUK md.2/1-b “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları” idari dava türlerini sayarken bu bendinde de tam yargı davalarını saymıştır.

Tam yargı davaları idari işlemin veya eylemin özelliklerine göre idare veya vergi mahkemeleri (ilk derece mahkemesi), bölge idare mahkemesi(istinaf mahkemesi) ve Danıştay(Temyiz ve bazı davalarda ilk derece mahkemesi) olmak üzere farklı mahkemelerde açılabilmektedir. İdare ve vergi mahkemelerinde açılmış olan tam yargı davalarına karşı itirazlar için istinaf mahkemesi olarak görev yapmakta olan Bölge İdare Mahkemesi’ne gidilecektir. Yine Bölge İdare Mahkemesi kararlarına karşı itiraz yolu olarak sunulan temyiz yoluna gidildiğinde de görevli mahkeme Danıştay olacaktır. Lakin kanunda açıkça öngörülen hallerde istinaf ve temyiz yollarına gidilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Tam yargı davaları İYUK md.12 hükmü “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.” Uyarınca başvuru yolu açıklanmıştır. Hükümle birlikte hakları ihlal edilen kişiler için ihlalin söz konusu olduğu iari işleme karşı açılan iptal davasının kararaın tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde tam yargı davasını açabileceklerdir.

Hükümde istisnai olarak sayılan İYUK md.11 hükmü “ 1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. 2. Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. 3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.” Incelendiğinde aslında idari mahkemelerde tam yargı davasını açmak için bir önkoşul getirildiği görülmüş olur. Bu dava şartı davayı açmadan önce şikayetçi olunan idari kuruma davaya konu olay ile ilgili başvurup, taleplerin önce o idari kurumdan yapılmasının istenmesidir.

İptal davalarından farklı olarak tam yargı davalarına özel olarak getirilen bu dava şartı idari mahkemelerinin gereksiz meşgul edilmesinin ve usul ekonomisini sağlamak amacıyla getirilmiştir. Öyle ki, kişilerin idari kurum ile anlaşabilecekleri durumlarda dahi mahkeme sürecine girilmesi hem sorumluluğunun farkında olan idari kurumu da mahkeme süreci ile uğraştırmış olacaktır.

Tam yargı davalarında dava açma süresi, zarara yol açan eylem veya işlemin ya da zararın öğrenilmesinden itibaren işlemeye başlamaktadır. Bu süreler hak düşürücü süreler niteliğinde olduğundan özellikle süreler içerisinde ilgili idari kuruma başvurulması ya da ilgili mahkemeye dava açmak suretiyle başvurulması gerekmektedir.

İdari eylemler sonucunda idari yargıda doğrudan tam yargı dava açma süresi İYUK md.11’de belirtildiği üzere idari kurumların zararın tazmini talebini reddetmeleri veya herhangi bir şekilde olumlu veya olumsuz cevap vermeden 30 günün dolması halinde isteğin reddedilmiş sayıldığı için bu 30 günün dolmasından itibaren 60 gün içerisinde tam ayrgı davası açmaları gerekmektedir.

İdari işlemler sebebiyle idari yargıda doğrudan genel tam yargı dava açma süresi İYUK md.7 hükmü uyarınca idari işlemin tebliğinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün ve vergi mahkemelerinde 30 gün dava açılması gerekmektedir. Bu kural tüm idari işlemlere karşı açılacak tam yargı davalarında geçerli olacaktır. Ancak, idari işlemlerin niteliklerine göre bazı özel yasa veya hükümlerde genel dava açma sürelerinin dışında başka süreler öngörülmüştür. Bu özel durumlarda uygulanacak sürelerde bu belirtilen idari işlemler iiçin geçerli olan genel tam yargı davası açma süreleri uygulanmamalıdır. Velev ki özel dava açma süresi belirtilmedi o halde bu genel dava süreleri uygulanmalıdır.

Yukarıda idari eylemlerden kaynaklanarak açılacak tam yargı davalarında İYUK md.11 hükmü gereğince idari kuruma başvurulması gerekitği ve sürelerin de bu başvuruya göre değiştiğinden bahsetmiştik. Aynı şekilde idari işlemden kaynaklı idari kuruma başvurulduğu hallerde tam ayrgı dava açma süresi açısından yine İYUK md.11 hükmü dikkate alınacaktır. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, tam yargı davasına konu edilecek idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracaktır. Otuz gün içinde bir cevap verilmediği takdirde istek reddedilmiş sayılacaktır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde ise dava açma süresi yeniden işlemeye başlayacak ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılacaktır.

İdari işleme karşı önce iptal davasının açıldığı hallerde tam ayrgı dvaası açma süresi için İYUK mdç12 hükmü uygulanacaktır. Kişiler haklarını ihlal eden bir idari işlem iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği üzerine; tebliğ tarihinden itibaren dava açma süresi içinde -ki bu süre Danıştay ve İdare mahkemelerine başvurular için 60 gün, Vergi mahkemleri için 30 gün olarak belirtilmiş- tam yargı davası açabilirler. İdari işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı işlemin icra tarihinden itibaren başlamak üzere dava açma Danıştay ve İdare mahkemelerinde 60 gün, Vergi mahkemelerinde 30 gün olmak üzere bu süreler içerisinde tam yargı davası açılabileceklerdir.

Bir diğer konu ise İYUK md.10 hükmünde belirtilen idari makamlara bir eylem veya işlemin yapılması için başvurulduğu hallerde açılacak olan tam yargı davalarında davayı açma süresidir. İYUK md.10 “1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. 2. (Değişik: 10/6/1994-4001/5 md.) Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer otuz günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Otuz günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren dört ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, otuz günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler.” Şeklinde belirtmiştir.

Yani daha iptal veya tam yargı davasına konu olabilecek bir idari işlem yokken veya işlem var fakat kişinin bu işlemden haberi yok ise, iadri işlemi öğrendikten sonra kişi, idare bir dilekçe ile başvurarak işlem veya eylemin yapılmasını talep edebilecektir. Bu talebe karşı idari kurum 30 gün içerisinde cevap vermezse istek reddedilmiş sayılacaktır. Kişi 30 günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içerisinde, iligli mahkemeye davayı açabilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus isteğin reddilmiş sayılması halinde dava açma süresinin değişeceğidir. Bu şu demektir davanın konusuna göre başvurulacak mahkemeye göre 90 veya 120 gün şeklinde süreler değişebilmektedir. Tekrar hatırlatılmalıdır ki bu belirtilen süreler hep hak düşürücü süre niteliğindedir. Belirtilen süreler içerisinde hakkı olan dava açma hakkı kullanılmaz ise daha sonrasında bu hakkından faydalanamayacaktır. Ek olarak bir istisnai durum vardır ki; davanın açılmadığı veyahut davanın açılıp süre sebebiyle reddedildiği hallerde, 30 günlük süre dolmasına rağmen idari kurumdan olumsuz cevap geldiği takdirde, cevabın lkişiy tebliğinden itibaren sürelet tekrar işlemeye başlayacaktır.

Tam Yargı Davası çeşitleri:

1- Tazminat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: İdarenin işlem ve eylemlerinden dolayı kişilerin hakları üzerinde oluşan zarar sebebiyle zarara uğrayan kişilerin idari yargı merciilerinde açtıkları maddi veya manevi tazminat davalarıdır. Özellikle idarenin hizmet kusuruundan kaynaklanan olaylar sebebiyle zarara uğrayanların açmış olduğu bir dava türüdür. Örneğin; rögar kapağının açık bırakılması sonucu yaralanan kişinin açmış olduğu dava.

2- İstirdat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: İstirdat davaları geri alma davalarıdır. Başka bir deyişle, hukuka aykırı bir şekilde idarenin hesabına geçmiş olan bir malvarlığının veya parasal nitelikteki bir değerin geri alınması amacıyla açılan tam yargı davasıdır. Örneğin, fazla tahsil edilen vergilerin geri ödenmesine ilişkin açılan davalar.

3- İdari Sözleşmelerden Doğan Tam Yargı Davası: İdari sözleşmeler, bir kamu hizmetinin görülmesi amacıyla idarenin tarafı olduğu(hakim taraf olarak) sözleşmelerdir. Bu idari sözleşmelerin uygulanması sırasında oluşan uyuşmazlıklar tam yargı davası yolu ile çözülmektedir. Yİne aynı şekilde idari sözleşmeler yapılmadan önce de bu sözleşmeyi yapmaya yönelik işlemler sırasında oluşan zararlar bu kapsamda kabul edilmektedir. Belirtilmelidir ki bu özel bir sözleşme türü olduğu için, bu tür zararlara karşı açılan davalarda sözleşmenin hükümleri değil, idari işlemin hukuki olup olmadığı incelenip buna göre kanaat getirilecektir.

4- Vergi Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: Vergi yükümlüsünün sorumluluğu kapsamında bulunan verginin tutarına veya esasına yönelik vergi mahkemesinde açtığı dava türüdür.

Tam yargı davalarında hakimin dikkat edeceği asıl noktalardan biri kusur kısmıdır. Açıklamak gerekirse kişinin açmış olduğu davaya konu olayda idarenin kusuru bulunmakta mıdır? Öncelikli olarak buna bakılmaktadır. Fakat belirtilmelidir ki idarenin kusursuz olduğunu ama yine de kişinin haklarında ihlal ve zarar durumu oluştuğunu ileri sürerek dava açması durumunda ayrıca kusur durumu incelenmeyecektir. İstisnai olarak belirtilmesi gereken bir diğer husus, sağlık hizmetleri nedeniyle idareye karşı tazminat davası açılabilmesi için mutlaka idarenin hizmet kusurunun ispatlanmalıdır. Sağlık hizmetlerinde kusursuz sorumluluk ilkelerine dayanarak idareye karşı maddi ve manevi tazminat davası açılamamaktadır.

Tam yargı davalarında idareye karşı iki tür sorumluluk ileri sürülmektedir. Bunlar idarenin hizmet kusur sorumluluğu ile birlikte kusursuz sorumluluğudur.

İdarenin kusur sorumluluğu; kamu hizmetinin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesi gibi nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Hizmet kusurundan kasıt, idarenin işleyişi sırasında veya bir kamy hizmetini yerine getirmesi durumunda yaşanan ihmal, gecikme veya eksiliktir. Kamu hizmetinin az önce sayıldığı üzere geç işler, hiç işlemez veya eksik işlerse burada kamu hizmetinin kusurlu yürütüldüğü kabul edilerek idarenin kusurundan kaynaklanan sorumluluğu bulunmaktadır. Bu sebeple kamu görevini ifa eden kamu görevlisinin görevi sebebiyle meydana gelen kusurları da görev kusuru kabul edilerek idarenin hizmet kusuru sorumluluğu kapsamındadır.

İdarenin kusursuz sorumluluğu ise, idarenin sorumluluğuna gidilmesi gereken fakat bunun için idarenin kusurunun aranmadığı hallerde geçerlidir. Yani meydana gelen zarar ile işlem veya eylem arasında illiyet bağı(nedensellik bağı) bulunduğunun ispatı yeterli kabul edilecektir. Bu ispatla birlikte idarenin kusurunun bulunup bulunmadığına bakılmaya gerek kalmayacaktır. İdarenin kusursuz sorumluluğu halleri daha çok sosyal risk kapsamında veya tehlike durumları çerçevesinde kabul edilmiştir. Başka bir deyişle idarenin kusursuz sorumluluğu, kamu külfetinin eşitlik, hakkaniyet ve nesafet ilkeleri çerçevesinde idareye yüklenen sorumluluk türüdür.

Sosyal risk nedeniye kusursuz sorumluluk halinden kast edilen, toplumun bir bireyi olan kişinin direkt olarak idarenin faaliyetlerinden kaynaklanmamakla birlikte idarenin faaliyet alanında meydana gelen toplumsal nitelikli riskler sonucu oluşan olağandışı zararların topluma pay edilmesi ile zararın giderilmesidir. Sosyal risk ilkesinin uygulanabilmesi için zarar gören kişinin başına gelen olayın tüm toplumu ilgilendiren nitelikte veya zararın toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelmesi gerekmektedir. Zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde sosyal risk ilkesinin uygulanamamaktadır. İşte bu yüzden öncelikle hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının bakılmalı ve devamında hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Buradan aslında sosyal risk ilkesinin, hizmet kusuru ve idarenin işlemi veya eylemi nedeniyle nedensellik bağlantısı kurulabilen diğer tüm kusursuz sorumluluk hallerinin uygulanmadığı hallerde tartışılabilecek idare hukukunun geliştirdiği kendine özgü bir objektif sorumluluk hali olduğu sonucu çıkmaktadır.

Hüküm ve içtihatlar değerlendirildiğinde tam yargı davalarında ön karar alınmasının zorunlu olduğu durumlar, daha çok idarenin eylemlerinden doğan tam yargı davalarında görülmektedir. Açıklamak gerekirse, İYUK md.13 hükmü değerlendirildiğinde “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce bu eylemleri idari merciye bildirme zorunluluğu” getirdiğini görebiliriz. Burada “ön karar” zorunluluğunu, “idari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davaları” şeklinde belirtmiştir kanun koyucu. Kaldı ki İYUK md. 12 hükmünde ön karar alınmasının zorunlu olmadığı tam yargı davaları da ayrıca belirtilmiştir. Bu hükümde, özellikle idari işlemlerden kaynaklı davalar vurgulanmaktadır. Dolayısıyla tam yargı davalarında ön karar alınmasının zorunlu olduğu davalar, kanundaki istisnai hükümler saklı kalmak kaydı ile idari eylemlerden kaynaklanan davalardır.

İdari yargı kararlarının yerine getirilmemesi üzerine açılacak tam yargı davalarında ön kararın alınıp alınmayacağına yönelik net bir hüküm bulunmamaktadır. Lakin AY md. 138/son hükmünde “… idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; … idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” ve İYUK md. 28 hükmünün tamamı ve özellikle maddenin 3. fıkrasında “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.” Hükümlerinde ve Danıştay 3. Dairesinin 29.01.2014 tarih ve E. 2013/5121 K. 2014/283 sayılı “Anayasanın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Bu kural, idareye kararın tebliğ tarihinden başlayıp otuz günün dolmasına kadar geçen sürede yargı kararını uygulamama yetkisi tanıyan bir hüküm değildir. Aksine maddede, kararların derhal uygulanması ilkesi benimsenmiş olup, her durumda bu sürenin otuz günü aşamayacağı, kararların uygulanması için idarelerin gereksinim duydukları sürenin nihayet otuz günle sınırlı olduğu kurala bağlanmıştır” kararında belirtildiği üzere idari yargı kararlarına karşı idari merci, 30 gün içerisinde kararı uygulamaz ise kişiye tazminat imkanı tanınmıştır. İdari Eylem, idarenin yapmış olduğu hareket, yapmış olduğu davranıştır. Genellikle idarenin idari işlemleri dışında kalan tüm davranışlarına denilmektedir. İdari eylem, idari işlemin uygulanması olduğu gibi hukuksal işleme dayanmadan doğrudan doğruya yapılan eylemlerde idari eylem sayılmaktadır. Eğerki idari yargı tarafından verilen karara idari mercinin uymaması, hareketsiz kalması bir idari eylem sayılacak ise açılacak tam yargı davası İYUK md.13 hükmünce ön kararı gerektirmektedir. Fakat Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yolu ile incelediği, 16/12/2020 tarihli B. No: 2017/26740 “Abdullah Kaya ve Diğerleri Başvurusu” ve doktrindeki diğer görüşler neticesinde verilen bir idari yargı kararı sonucunda, kararı yerine getirmeyen idari merciye yönelik yargı kararını yerine getirmediği için kişiye mahkemeye başvurma hakkını ayrıca İYUK md.28 hükmünde tanımıştır. Tanınan bu tazminat davası hakkı idare hukuku çerçevesinde bir tam yargı davası sayılmaktadır. Açılacak olan bu tam yargı davası içersinde sayılan tazminat davası içim ön karar zorunluluğu İYUK md.13 hükmünde belirtildiği üzere yoktur. Çünkü tazminat davası bir yargı kararını yerine getirmeme sebebiyle açılacak olup tekrar bir ön karar alınması yargılama sürecini uzatacağı gibi usul ekonomisine de aykırılık oluşturacaktır. Özetlemek gerekirse, görülmektedir ki alınan yargı kararına karşılık yerine getirmeme durumu söz konusu olduğunda açılacak olan tam yargı davasında ön karar şartının aranıp aramayacağı ile ilgili net hüküm olmamakla birlikte, kanaatim, zaten idarenin kişiye bir zararı veya tehlikesi doğrultusunda alınmış olan bir mahkeme kararının yerine getirilmemesi sonucunda açılacak tam yargı davasında kişiye doğrudan doğruya dava açma hakkının tanınması yönündedir.

KARARLAR:

DANIŞTAY İDDGK, E. 2012/1657, K. 2014/3421, T. 3.11.2014

“İdare, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirirken, gerekli teşkilatı kurmak, bu teşkilatın ayni, şahsi ve mali imkan ve araçlarını hizmete hazır tutmak, hizmetin ifası sırasında hizmetin zamanında ve gereği gibi işlemesine devamlı olarak nezaret etmek ve hizmetin işleyişini kontrol etmekle sorumludur. Gerek hizmetin ayni, şahsi ve mali imkan ve araçlarının temin ve ifasındaki kusur, gerekse temin edilen bu araçlarla ifa olunan hizmetin geç işlemesi, gereği gibi veya hiç işlememesi; idareye, zarar gören kimselerin bu sebeplerle doğan zararlarını tazmin sorumluluğunu yükler.”

DANIŞTAY, 15.D., E. 2012/189, K. 2012/7048, T. 18.10.2012

"Başka bir ifadeyle; zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde sosyal risk ilkesinin uygulanmasına olanak bulunmadığından; idare hukuku kuralları çerçevesinde öncelikle hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi; dolayısıyla idari eylemlerden doğan zararın, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca tazmini gereken davalarda, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin uygulanması gerekmektedir.” ve AYİM, 2.D., E. 996/399, K. 1996/499, T. 22.5.1996 "Ancak, idarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına dayanmamakta; idare, kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. İdare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağanüstü zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür. "

DANIŞTAY 15.D., E. 2013/4226

“Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas olduğundan, olayın oluşumu ve zararın niteliğinin irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin ya da daha ayrı bir anlayış ve amaçtan kaynaklanan sosyal risk ilkesinin uygulanıp, uygulanmayacağının belirlenmesi, tazminata hükmedilirken de herhalde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.”

**DANIŞTAY, 15.D., E. 2015/9957, K. 2016/3880,T. 30.5.2016 **

“İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.”

DANIŞTAY, 15.D., E. 2013/5356, K. 2016/3705,T. 23.5.2016

“İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler sebebiyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.”

DANIŞTAY, 10.D., E: 1993/724, K: 1993/3146, T: 13.9.1993

“Kamu idareleri yapmakla yükümlü oldukları kamu hizmetlerini yürütürken hizmetin işleyişini düzenli olarak denetlemek ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. İdarenin kendisine yüklenilen görevleri ve yetkileri ayrıcalık ve araçları kullanmayarak, bilerek ve düzenli biçimde zarara neden olması halinde; bu zararın idare hukukunun genel ilkelerinden olan açık hizmet kusuru ilkesine göre tazmini gerekmektedir.”

  • GÖZDE TETİK