Poliçe kambiyo senedi niteliği sebebi ile kanunen emre yazılı sayılmaktadır. Bu özelliği sebebi ile ciro artı teslim ile devredilmektedir. Yalnızca ciro edilmesi poliçenin devri için yeterli kabul edilmemekte mutlak şartta teslimi de gerekmektedir. Ciro edildi ve fakat teslim edilmedi böyle bir durumda poliçe devredilmemiş kabul edilmektedir. Bu durumun bir istisnası poliçeye menfi kayıt konularak nama yazılı hale getirildiğinde nama yazılı olacağı için alacağın temliki yolu ile devredilmesidir. Cirosuz devrim mümkün olduğu diğer haller ise ölüm, iflas veya haciz gibi yollarla mümkün olmaktadır.
Poliçe menfi kayıt düşülerek nama yazılı hale getirilebildiği gibi hamiline yazılı hale getirilememektedir. Muhteviyatı gereğince poliçe hamiline yazılı düzenlenememektedir. Fakat beyaz ciro ile devredilen poliçe adeta hamiline yazılı senet gibi devredilebilmektedir.
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 684- (1) Ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile poliçeden doğan bütün haklar devrolunur. (2) Ciro beyaz ciro ise hamil;
a) Ciroyu kendi adına veya diğer bir kişi adına doldurabilir,
b) Poliçeyi yeniden beyaz olarak veya diğer belirli bir kişiye tekrar ciro edebilir,
c) Beyaz ciroyu doldurmaksızın ve poliçeyi tekrar ciro etmeksizin poliçeyi başka bir kişiye verebilir.
MADDE 686- (1) Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.
Hükümde de belirtildiği üzere, hamil senedi beyaz ciro ile devralmış olsa dahi, önceki ciro silsilesi muntazam olduğu takdirde hamil meşru hamil kabul edilmektedir. Eğer ki beyaz ciroyu başka ciro takip etti böyle bir durumda son ciroyu imzalayan kişinin poliçeyi beyaz ciro ile iktisap ettiği karine olarak kabul edilmektedir. Özetlemek gerekirse, kötüniyetli iktisap edilmediği sürece hamilin poliçeyi makul ve kabul edilebilir şekilde iktisap ettiği kabul edilmektedir.
CİRONUN HUKUKİ MAHİYETİ
Ciro çift yetki veren bir hukuki tutumdur. Şöyle ki, ciranta -ki bu kişiye ciroyu yapan da denilmektedir- muhataba poliçeyi lehine ciro yapılan kişiye ödeme; lehine ciro yapulan kimseye ise poliçe bedelini elinde bulundurma yetkisini vermektedir.
Ciro halinde ciranta senetten doğan haklarını devretmektedir. Senet sebebiyle sahip olduğu hakları değildir.
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 685- (1) Aksi şart edilmedikçe, ciranta poliçenin kabul edilmemesinden ve ödenmemesinden sorumludur.
(2) Ciranta, poliçenin tekrar ciro edilmesini yasak edebilir; bu hâlde, senet sonradan kendilerine ciro edilmiş olan kişilere karşı sorumlu olmaz.
CİRONUN ŞEKLİ
Ciro, poliçeden doğan hakların devri demektir. Bu tanımı gereği sadece vadeden önce yapıldığı takdirde anlam kazanmaktadır. Poliçeyi ilk ciroya lehtar yetkili kılınmıştır. Lehtar ise poliçeyi düzenleyenden aldıktan sonra vadeye kadar ciro edebilmektedir. Lehtar ve sonraki cirantalar da herhangi bir kişinin lehine ciro yapabilmektedir.
Ciro poliçenin üzerine yahut alonj üzerine şeklinde yapılabilmektedir. Ciro, düzenleyenin iradesinin tekrarı hükmündedir. Bu sebepledir ki lkayıtsız ve şartsız yapılması gerekmektedir. Velev ki herhangi bir kayıt veya şarta bağlanarak ciro edildi böyle bir halde yazılmış olan kayıt veya şart yazılmamış sayılmaktadır. Bu halde poliçe veya ciro geçerliliğini sürdürmeye devam etmektedir.
Cironun kimin lehine yapıldığının belirtilmesine gerek bulunmamaktadır. Cironun kimin lehine yapıldığının belirtildiği halde tam ciro oluşmaktadır. Cironun kimin lehine yapıldığının belirtilmediği halde beyaz ciro doğmuş olmaktadır. Normalde cironun poliçenin önüne veya arkasına ya da alonj üzerine yapılmasında herhangi bir ayrım bulunmazken; beyaz cironun mutlaka senedin arkasına ya da alonja yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Başka bir deyişle senedin ön yüzüne yalnızca tam ciro yapılabilme imkanı tanınmıştır. Bunun sebebi, senedin ön yüzeyinde yalnızca imzanın bulunması aval hükmünde kabul edilmektedir.
Ciroda tarih belirtilme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durumda aksi ispat edilene kadar ciro protesto süresi dolmadan yapılmış kabul edilmektedir.
Kısmi ciro geçersiz kabul edilmektedir; bunun nedeni hak ve senedin birbirinden ayrılamayacağıdır.
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 682- (1) Cironun kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Cironun bağlı tutulduğu her şart yazılmamış sayılır.
(2) Kısmi ciro batıldır.
(3) Hamiline ciro beyaz ciro hükmündedir.
MADDE 683- (1) Cironun poliçe veya poliçeye bağlı olan ve “alonj” denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekir.
(2) Lehine ciro yapılan kişinin ciroda gösterilmesine gerek olmadığı gibi, ciro, cirantanın sadece imzasından ibaret olabilir. Bu şekildeki cirolara “beyaz ciro” denir. Beyaz cironun poliçenin arkasına veya alonj üzerine yazılması gerekir.
MADDE 686- (1) Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.
(2) Poliçe herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, birinci fıkrada yazılı hükümlere göre hakkı anlaşılan yeni hamil, ancak poliçeyi kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisabında ağır bir kusur bulunduğu takdirde o poliçeyi geri vermekle yükümlüdür.
CİRONUN TÜRLERİ
ŞEKLİ BAKIMINDAN
TAM CİRO: Bu ciro türünde kimin lehine ciro yapıldığı açıkça bellidir. Poliçeyi tam ciro ile devralan kişi senetten doğan bütün hakları da devralmış olmaktadır. Keza senedi tam ciro ile almış olan kişi yine poliçeyi tam yahut beyaz ciro ile devredebilme yetkisine haiz olmaktadır.
BEYAZ CİRO: Bu ciro halinde ciro eden kişi poliçeye yalnızca “ödeyiniz” yazıp imzalamaktadır. Yahut da hiçbir ibare yazmadan yalnızca poliçeyi imzalamaktadır. Senedi bu tür ciro türü ile devralan kişi senedi yine beyaz ciro ile veya hiç ciro etmeden devredebilmek yetkisine haizdir. Bir başka nokta ise beyaz ciroyu kendi yahut da başkası adına tamamlayabilmektedir.
CİRONUN AMACI BAKIMINDAN
TEMLİK CİROSU: Temlik cirosu, tam ya da beyaz ciro ile teslim edilmek maksadıyla gerçekleşmektedir. Bu ciroda poliçeden doğan bütün hakların devri amaçlanmaktadır. Aynı şekilde bu cironun teminat ve teşhis fonksiyonları da bulunmaktadır. Bu sebepledir ki senedi temlik cirosu ile devralan kişi, yine rehin, temlik veya tahsil cirosundan biri ile tekrar devredebilme yetkisine haiz olmaktadır.
REHİN CİROSU: Bu ciro türü poliçe bedelinin rehin olarak verilmesi amacıyla “bedeli teminattır.”, “bedeli rehindir.” Gibi ifadeler ile birlikte ciro edenin adı ve imzasının poliçeye eklenerek poliçenin teslim edilmesi ile birlikte yapılmaktadır. Rehin cirosu ile senedi devralan kişi, alacak vadede ödenmediği takdirde poliçeden doğan hakları kendi adına kullanma yetkisine haiz olmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 689- (1) Ciro, “bedeli teminattır”, “bedeli rehindir” ibaresini veya rehnetmeyi belirten diğer herhangi bir kaydı içerirse, hamil, poliçeden doğan bütün hakları kullanabilir; fakat kendisi tarafından yapılan bir ciro ancak tahsil cirosu hükmündedir.
(2) Poliçeden sorumlu olanlar, kendileriyle ciranta arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri hamile karşı ileri süremezler; meğerki, hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
TAHSİL CİROSU: Bu tür ciro, poliçe bedelinin başka bir kişi tarafından tahsil edilmesi amacıyla yapılan bir cirodur. Senete “bedeli tahsil içindir” gibi ifadeler ile birlikte ciro edenlerin adı ve imzası atılarak olmaktadır. Burada senedin hamili poliçe bedelini tahsil ederken ciranta hesabına hareket ettiği için bir temsil ilişkisi bulunmuş olmaktadır. Tahsil cirosunun önemli bir diğer özelliği, poliçeyi tahsil cirosu ile devralan kişi daha sonrasında da sadece ve sadece yeni bir tahsil cirosu ile devredebilmektedir.
CİRONUN ZAMANI
Yukarıda da açıklandığı üzere ciro vadeden önce yapıldığı takdirde anlam kazanmaktadır. Fakat Türk Ticaret Kanununun 690’ıncı hükmü gereğince vadeden sonra yapılmış olan ciro da, vadesinden önce yapılmış ciro gibi kabul edilebilmektedir. Aksi ispat edilene kadar, tarihi olmayan ciro süresinde yapılmış kabul edilmektedir. Lakin ödememe protestosu veyahut protesto süresinin geçmiş olmasından sonra yapılan ciro “alacağın temliki” hükmünde kabul edilmektedir. Türk Ticaret Kanunu
MADDE 690- (1) Vadenin geçmesinden sonra yapılan ciro, vadeden önce yapılan bir cironun hükümlerini doğurur; ancak, ödenmeme protestosundan veya bu protestonun düzenlenmesi için öngörülmüş sürenin geçmesinden sonra yapılan ciro, sadece alacağın temliki hükümlerini doğurur.
(2) Aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro protestonun düzenlenmesi için öngörülen sürenin geçmesinden önce yapılmış sayılır.
CİRONUN FONKSİYONLARI
TEMLİK FONKSİYONU: Temlik fonksiyonu sadece temlik cirosu ile ortaya çıkmaktadır. Bu fonksiyonda asıl değinilecek nokta senedi devralan kişi ciro ve teslim ile birlikte senetten doğan tüm hakları da devralmış olmaktadır. Bu durumun bir istisnası vardır ki o da senedi devralan kişinin kötüniyetli olmasıdır. Böyle bir durumda zaten kötüniyetli kişi senedi aslında devralmış olmayacağı için hak geçişi de olmayacaktır. Bu sebepledir ki, devreden kişinin senetten doğan hakları ile senedi devralan kişinin senetten doğan hakları aynı olmayabilmektedir.
TEŞHİS FONKSİYONU: Poliçenin düzenli bir tam ciro silsilesi içerinde devrediilmesi sonucunda hamilin tespit etmesi durumudur. Temlik, tahsil ve rehin cirolarının da teşhis fonksiyonları bulunabilmektedir.
TEMİNAT FONKSİYONU: Türk Ticaret Kanunu madde 685 “Aksi şart edilmedikçe, ciranta poliçenin kabul edilmemesinden ve ödenmemesinden sorumludur. Ciranta, poliçenin tekrar ciro edilmesini yasak edebilir; bu hâlde, senet sonradan kendilerine ciro edilmiş olan kişilere karşı sorumlu olmaz.”
POLİÇEDE DEF’İ
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 687- (1) Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
(2) Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ilişkin hükümler saklıdır.
MADDE 825- (1) Borçlu, emre yazılı bir senetten doğan alacağa karşı ancak senedin geçersizliğine ilişkin veya senet metninden anlaşılan def’ilerle alacaklı kim ise ona karşı, şahsen haiz bulunduğu def’ileri ileri sürebilir.
(2) Borçlu ile önceki hamillerden biri veya senedi düzenleyen kişi arasında doğrudan doğruya varolan ilişkilere dayanan def’ilerin ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlinde caizdir. Hükümlerden de anlaşılacağı üzere poliçede def’iler düzenleyen, muhatap, avalits veya ciro edenler tarafından ileri sürülebilmektedir. Lakin her bir kişinin ileri sürdüğü def’iler birbirinden farklı olmaktadır.
SENETTEN ANLAŞILAN DEF’İLER:
Burada açıklanmak istenen aslında senedin zorunlu unsurlarının bulunmaması durumunu ileri sürmektir. Başka bir anlatımla senedin zorunlu unsuru bulunmaması sebebiyle senedin geçersizliğinin ileri sürülmesi uygulamasıdır. Bu def’I türünde senetten anlaşılmasından kastedilen senede bakan herkesin ileri sürülen def’i noktasını görmesi ve anlaması demektir. Zamanaşıma ilişkin iddialar da senet metninden anlaşılan def’iler şeklindedir.
ŞAHSİ DEF’İLER:
Şahsi def’iler adından da anlaşılacağı üzere poliçenin arka planında oluşan temel ilişkiden kaynaklı olarak belirli taraflar arasında tarafların yalnızca birbirlerine karşı ileri sürebileceği iddialar şeklindedir. Başka bir deyişle iki kişi arasında temel ilişkiden kaynaklanan ve sadece o iki kişiyi ilgilendiren kişilerden birinin diğerine karşı ileri sürebildiği def’ilerdir. Bu özelliği nedeniyle yalnızca temel ilişkinin taraflarına karşı iileri sürülebilirken, poliçenin ciro edilmesi vb. Gibi sebeplerle ilgili sıfatına haiz olan diğer kişilere karşı ileri sürülemeyecektir.
Fakat bu durumun birkaç istinai hükmü bulunmaktadır. Bunlar;
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 687- (1) Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.
(2) Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ilişkin hükümler saklıdır.
MADDE 825- (2) Borçlu ile önceki hamillerden biri veya senedi düzenleyen kişi arasında doğrudan doğruya varolan ilişkilere dayanan def’ilerin ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlinde caizdir. Şeklindedir.
SENEDİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE KARŞI İLERİ SÜRÜLEN DEF’İLER:
Bu başlık altındaki def’ilerden kastedilen senetteki mevcut olarak bulunan irade beyanlarının hükümsüz olmasından ileri gelmektedir. Bu özelliği nedeniyle bir irade sakatlığı durumu oluşmaktadır ve bu durum da herkese karşı ileri sürülebilecek niteliktedir.
Senedin hükümsüzlüğüne karşı ileri sürülen def’ilerden kastedilen; senetteki imzaların sahte olması veya poliçe ile borç altına giren şahısların ehliyetinin olmaması yahut da poliçenin yetkisiz temsilci tarafından imzalanması gibidir.
Tehdit ya da hile ile senedin borçlusu haline gelen kişiler için yine bu def’I başlığı kullanılarak herkese karşı ileri sürülebilmektedir. Lakin hata ile poliçeyi imzalayan kişiler için şahsi def’I olarak sadece taraflar tarafından ileri sürülebilmektedir.
POLİÇEDE AVAL
Avalden kasıt poliçe borçluları lehine güvence oluşturmaktır. Başka bir ifade ile, poliçe bedelinin ödeneceğine ilişkin hamile ek güvence sağlamaktır. Aval tek taraflı bir işlem olma özelliği sebebiyle avalistin borcu asli nitelikte kabul edilmektedir.
Avalin usulünde poliçe borçluları arasına yeni bir kişi katılarak aval vermektedir.
Aval kambiyo taahhüdü olması sebebiyle poliçenin yüz fark etmeksizin her yerine yazılabilmektedir. Yani ön, arka veya alonj üzerine yazılabilmektedir.
Avalist kendisinden ödeme talep edildiği takdirde sadece kendisi ile ilgili şahsi def’ileri yine ilgili olan karşı tarafa karşı ileri sürebilmektedir.
Muhteviyatı gereği aval kayıtsız ve şartsız olmaktadır. Şarta bağlanarak gerçekleştirilen aval hüküm ifade etmemektedir. Kısmi aval ise geçerli kabul edilmektedir. Bununla birlikte aval veren kişi, lehine aval verdiği kişi gibi poliçeden sorumlu olmaktadır. Yine avalsitin sorumlu olduğu tutar yazılan meblağ akdar olmakatdır. Eğer ki aval poliçe bedelinden sorumlu oldu ve ödedi bu halde poliçe ödemeyi yapan avale verilmektedir. Daha sonrasında ise aval poliçeyi teslim aldıktan sonra aval veren kişiye karşı ödediği tutarı ve rücu edebilme hakkına sahip olmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu
MADDE 700- (1) Poliçede bedelin ödenmesi, aval suretiyle tamamen veya kısmen teminat altına alınabilir.
(2) Bu teminat, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilir.
MADDE 701- (1) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.
(2) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından imzalanır.
(3) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.
(4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır.
MADDE 702- (1) Aval veren kişi, kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olur.
(2) Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir.
(3) Aval veren kişi, poliçe bedelini ödediği takdirde, poliçeden dolayı lehine taahhüt altına girmiş olduğu kişiye ve ona, poliçe gereğince sorumlu olan kişilere karşı poliçeden doğan haklarını iktisap eder.
Kimler aval verebilmektedir?
Poliçede daha önce borç altına girmemiş ve senette halihazırda imzası bulunan kişiler aval verebilmektedir. Fakat burada belirtilmelidir ki ciranta konumundaki kişiler aval verebilseler de pratik anlamda bir avantajı çok bulunmamaktadır. İstisnai haller saklı kalmak kaydı ile her halde.
Kimler lehine aval verilebilmektedir?
Aval poliçede taahhüt altına girmiş olan herkes lehine verilebilmektedir. Keza avalist lehine dahi aval verilebilme imkanı bulunmaktadır.
Fakat poliçeyi daha kabul etmemiş muhatap lehine veya gelecekteki muhtemel cirantalar lehine aval verilemesi mümkün kabul edilmemektedir.
POLİÇEDE KARŞILIĞININ DEVRİ
Düzenleyen hakkında iflasın açılmasıyla beraber, poliçe karşılığının veya düzenleyenin muhatap hesabına alacak olarak geçirdiği diğer paraların geri verilmesi hususunda düzenleyenin muhataba karşı poliçe ilişkisinden başka bir hukuki ilişkiden kaynaklanan istem hakkı poliçe hamiline geçmiş olmaktadır.
Düzenleyen, karşılık ilişkisinden dolayı bünyesinde bulundurduğu haklarını devrettiğini poliçede beyan ettiği halde, beyan edilen haklar, poliçe hamili kim ise ona ait olmaktadır.
Muhatap, iflasın açıldığı ilan edildikten veya kendisine devir durumu ihbar edildikten sonra sadece poliçenin iadesi karşılığında usulü dairesinde hakkını ispat eden hamile karşı ödemede bulunabilmektedir. (TTK md.733)
Yani iki istisna bulunmaktadır. Birincisi düzenleyenin iflas ettiği haldir; ikiincisi ise, karşılığın iradi devredildiği haldir.
ZAMANAŞIMI
Zamanaşımı bir def’idir. Bu sebeple mahkemece re’sen dikkate alınmamaktadır. Yani taraflarca ileri sürülmesi gerekmektedir. Zamanaşımı; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesiyle kesilmektedir. Zamanaşımını kesen işlem, kimin hakkında meydana gelmişse ancak ona karşı hüküm ifade etmektedir. Zamanaşımı kesilince, süresi aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlamaktadır.
Vadesi pazara veya diğer bir resmî tatil gününe rastlayan poliçenin ödenmesi, ancak tatili izleyen ilk iş günü istenebilmektedir.
Poliçeye ilişkin diğer bütün işlemler, özellikle kabul için ibraz ve protesto işlemleri de tatilde yapılmayıp ancak bir iş gününde yapılabilmektedir. Bu işlemlerden birinin, son günü pazara veya başka bir resmî tatil gününe rastlayan bir süre içinde yapılması gerektiği takdirde, bu süre onu izleyen ilk iş gününe kadar uzamaktadır.
Aradaki tatil günleri süre hesabına dâhildir. (TTK md.750, 752) Yine poliçelerde kanuni veya yargısal atıfet süreleri geçerli kabul edilmemektedir.(TTK md.754)
Poliçede zamanaşımı Türk Ticare Kanunu madde 732/4 “Zamanaşımı süresi, poliçenin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıldır; ispat yükü, sebepsiz zenginleşmediğini iddia edene aittir.” Şeklinde belirtilmiştir. Yine devamında ayrıca 749’uncu hükmünde süreler belirtilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu MADDE 749- (1) Poliçeyi kabul edene karşı ileri sürülecek poliçeden doğan istemler, vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
(2) Hamilin, cirantalarla düzenleyene karşı ileri süreceği istemler, süresinde çekilen protesto tarihinden veya senette “gidersiz iade olunacaktır” kaydı varsa vadenin dolduğu tarihten itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
(3) Bir cirantanın başka cirantalarla düzenleyen aleyhine ileri süreceği istemler, cirantanın poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar.
KARARLAR
-
Hukuk Dairesi 2021/345 E., 2021/1439 K. “6102 sayılı TTK.nun 778.maddesinin göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 681/1. maddesi uyarınca; "Her poliçe (bono) açıkça emre yazılı olmasa da ciro ve zilyetliğin geçirilmesi yoluyla devredilebilir." Aynı Kanunun 686/1. maddesinde ise; “(1) Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır. Bonoda ilk cironun lehtara ait olması zorunludur. Ciroların birbirine bağlı olması, her şeyden önce, ilk cironun lehtar tarafından yapılmasıyla mümkündür. Aynı Kanun'un 683/1. maddesinde; "Cironun poliçe veya poliçeye bağlı olan ve "Alonj" denilen bir kağıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekir" düzenlemesine yer verilmiştir. Cironun poliçe veya alonj üzerine yazılması ve ciranta tarafından da imzalanması lazımdır; bu sebeple “yazıyla sorumluluk” esasının tipik bir örneğidir. Ciro şerhi, uygulamada genellikle senedin arka yüzüne yazılır; fakat bu husus şart değildir. Senedin herhangi bir yerine, senette yer kalmadığı takdirde, buna ilave edilen ek üzerine ciro şerhi yazılması mümkündür. Bu ekte, Türk Ticaret Kanunu’nun tabiriyle “alonj”(Anhang)denilmektedir. Ciro, poliçenin nüshaları veya suretleri üzerine de yazılabilir. Senedin arka yüzüne atılan bir imza ciro olarak kabul edilebilir; halbuki senedin ön yüzüne ciro şerhi yazılmadan atılan bir imza aval anlamını taşır. (Fırat Öztan-Kıymetli Evrak Hukuku sh:567). Somut olayda, takip dayanağı bononun incelenmesinde, bononun keşidecisinin borçlu ..., lehtarının ise... olduğu, bononun sol ön yüzünde;... yazılarak imzalandığı, altında ise ... yazılarak imzalandığı, yazı ve imzaların senet metni dışında kalacak şekilde alonj olarak da kabul edilemeyen senet koçanı üzerinde bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla anılan yazı ve imzaların senet metni dışında yer alması nedeniyle ciro olarak kabulü mümkün değildir. Bu nedenle takip alacaklısı ... yetkili hamil olarak değerlendirilemez. İİK’nun 170/a-2 maddesi hükmüne göre; icra mahkemesi, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla, usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı hususlarını resen nazara alarak bu fasla göre yapılan takibi iptal edebilir.”
-
Hukuk Dairesi 2011/15124 E., 2012/1475 K. “İİK 167. maddesine göre alacağı çek, poliiçe veya emre muharrer senete müstenit olan alacaklı, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile, bu bölümdeki hususi usullere göre haciz yolu ile veya borçlu iflasa tabi şahıslardan ise iflas yolu ile takipte bulunabilir. Başka bir ifadeyle, çek, poliçe veya emre muharrer senede dayanmayan alacak hakkında İİK'nun 167. ve devamı maddelerinde düzenlenen kambiyo takibi yapılamaz.”
-
Hukuk Dairesi 2021/2433 E., 2021/5899 K. “Yukarıdaki açıklamalar ışığında; İhtiyari Mali Mesuliyet Poliçesi, Zorunlu Mali Mesuliyet limitleri üzerinde kalan kısma ilişkin olduğu gibi kazada zarar gören üçüncü kişilerin zararlarının giderilmesine yöneliktir. Davacı ise tek taraflı kazada araç sürücüsü olup haksız fiil faili olan davacı sürücünün kendi yaralanmasına ilişkin zararlarının ihtiyari mali mesuliyet poliçesi kapsamında olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Kabule göre de poliçedeki ferdi kaza koltuk sigortası sürekli sakatlık halinde teminat öngörmüş ve davacının talebi de bu yönde olup hükme esas alınan 13/08/2020 tarihli ATK raporunda davacının sürekli maluliyeti bulunmadığı da belirlenmiş olduğundan ferdi kaza koltuk sigortasına yönelik talep yönünden de davanın reddi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir.”
-
Hukuk Dairesi 2020/1388 E., 2021/4935 K. “Poliçe Özel Şartlarında, dava dışı sigortalıya sigortacı tarafından hukuki yardım yapılması da öngörüldüğü dikkate alındığında rizikonun, en erken, dava dışı sigortalıdan talepte bulunulan 04.06.2015 tarihi itibariyle gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Poliçenin Özel Şartlar bölümünde teminat kapsamına ilişkin olarak, tazminat talebinin karşılanabilmesi için sigortalının sorumluluğuna yol açan işlem veya kaçınmanın (olay) beş yıllık geriye dönüş tarihinden önce olmamak kaydıyla poliçe teminat süresi içerisinde gerçekleşmesi ve bu nedenle oluşacak tazminat talebinin ise poliçenin geçerlilik süresinde veya uzatılmış yeni poliçe süresi içerisinde sigortacıya bildirilmiş olması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda, İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyasında, rizikoya yol açan olay tarihinin sigortalı vekilin zamanaşımı def'i ile karşılaştığı 23.10.2010 tarihi olduğu, bu nedenle son düzenlenen 08.01.2015 tarihli poliçenin beş yıllık geriye dönüş süresi içerisinde olayın gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar “Geçmişe Etkili Sigorta” başlığı altında yer alan TTK'nın 1458. maddesine göre; sigortanın, sigorta koruması sözleşmenin yapılmasından önceki bir tarihten itibaren sağlanacak şekilde yapılabileceği ancak rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu, sözleşmenin yapılması sırasında, sigortacı ile sigorta ettiren ve sigortadan haberi olmak şartıyla, sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşmenin geçersizliği söz konusu olacak ise de, sorumluluğu doğuran olay 23.10.2010 tarihinde gerçekleşmiş olsa dahi, gerek ilk sigorta sözleşme tarihi olan 01.12.2010 ve gerekse son sözleşme tarihi olan 08.01.2015 tarihi itibariyle SGŞ A.1. maddesi (b) bendinde tarifi yapılan anlamda rizikonun gerçekleşmemiş olması nedeniyle sigorta sözleşmesinin geçersiz olduğundan ve bu nedenle de somut olayda TTK’nın 1458.maddesinin uygulanabilirliğinden söz edilemeyecektir.”
-
Hukuk Dairesi 2021/2099 E., 2021/3204 K. “Dava konusu itibari ile, dava ve ıslah ile istenilen bedel 6012 Sayılı TTK 1420. maddesi ve Hayat Sigortaları Genel Şartları C.13 maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımına tabidir. Islah ile artırılan bedel zamanaşımına uğramıştır. Bu nedenle ıslah ile artırılan bedelin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle, ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
-
Hukuk Dairesi 2021/15020 E., 2021/4141 K. “Mahkemece; hırsızlık olayının şüpheli olması ve bu nedenle poliçe teminatı dışında kalma ihtimaline karşılık 20.02.2019 tarihine kadar ceza davasının kesinleşmesi beklenmiştir. Daha sonra; davacı vekili tarafından verilen 16.01.2020 tarihli ıslah dilekçesiyle talep artırımı yapılmıştır. Davaya konu edilen zararın teminat kapsamında olup olmadığının saptanması bakımından ceza davası sonucunun beklenmesiyle geçirilen süre, ceza davasının kesinleşme tarihi, sürecin bu şekilde gerçekleşmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı, davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtığı kısmi davada ceza davasının kesinleşip zararın teminat dışı kalmasına yol açacak bir durumun bulunmadığının sabit hale geldiği tarihten (20.02.2019'den) sonraki 2 yıl içinde (16.01.2020'de) ıslahı yaptığı dikkate alındığında, mahkemenin ıslah edilen bölüm için zamanaşımı itirazının reddi kararında isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.”
-
Hukuk Dairesi 2021/3498 E., 2021/4564 K. “Uyuşmazlık Hakem Heyetince; başvuranın talebinin kabulüne, 143.709,34.-TL tazminatın 17.01.2019 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek...Sigorta A.Ş tarafından başvurana ödenmesine karar verilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine İtiraz Hakem Heyetince; sigorta şirketi vekilinin yaptığı itirazın kabulü ile başvurunun zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiş, itiraz hakem heyeti kararı davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, kararın gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA”
-
Hukuk Dairesi 2020/33 E., 2021/4736 K. “Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince, davalı ... şirketince sigorta poliçesinin eksik sigorta olduğu savunması yönünden yapılan incelemede, eksik sigorta dayanağının TOKİ ile davacı sigortalı arasındaki sözleşme kapsamında 2.000 m2 tünel kalıp ve iskelesinin iş programına ugun olarak bulundurulmasının zorunlu olduğunun belirtildiği hükme dayandırıldığı ancak inşaatın yüzde 10-15 seviyesindeyken tünel kalıplarının tamamının inşaat sahasında olduğuna dair destekleyici fotograflara rastlanılmadığı, billirkişi tarafından da eksik sigorta kapsamında bir tespiti bulunmadığından davalı ... tarafından eksik sigorta savunmasının ispat edilemediği, zaman aşımı yönünden davalı ... 18.11.2016 tarihinde kısmi ifa da bulunduğundan TBK m.154 ve m.156 gereğince zamanaşımı süresinin 18.11.2018 tarihine kadar uzayacağından zamanaşımı süresinin dolmadığı, davacı şirketin zarar miktarının 142.700,00TL olduğu, dava oncesi sigorta şirketi tarafından 9.421,25 TL miktarın ve taraflar arasında ihtilaf konusu olmayan her bir hasar nedeniyle muafiyet karşılığı olan 7.378,75 TL bedelinde tenzili ile davacı şirketin alacağının 125.900,00 TL olduğu ancak davacının davayı açıkça kısmi dava olarak açması ve 08.03.2019 tarihinde ıslahla arttırılan kısım olan 80.31,75 TL tutarın 75.900,00TL kısmı 18.11.2018 tarihinden sonra zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulu ile 50.000,00TL tazminatın 18.11.2016 tarihinden itibaren işlemiş avans faiziyle davalı ... şirketinden alınarak başvurana ödenmesine bakiye 80.321,75TL tazminat isteminin 75.900,00TL kısmının zamanaşımı def'i nedeniyle reddine,4.421,75TL kısmının esastan reddine karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekilince yapılan itiraz üzerine İtiraz Hakem Heyetince, eksik sigorta savunması yönünden tünel kalıp ve iskeletinin inşaat alanında olduğuna dair destekleyici fotograf bulunmaması, görevlendirilen bilirkişi tarafından da eksik sigorta kapsamında bir tespitte bulunmamış olması ve bu durumun aksinin TTK kapsamında sigorta şirketi tarafından ispat edilememiş olması gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, kararın gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”
-
Hukuk Dairesi 2021/2313 E., 2021/4809 K. “Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanunun 26/2. maddesi ile Borçlar Kanunununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. maddesi hükmüne göre, motorlu araç kazalarından doğan zararların tazminine ilişkin taleplerde ise, iki ve her halde kaza gününden başlayarak on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinde tereddüt yoktur. Kurum ceza davasına müdahil olarak katılamadığından rücu davalarından Borçlar Kanununun 60. maddesindeki ceza zamanaşımı ise uygulanmamaktadır. Maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır. Mahkemece, rücuan tazminat davalarının niteliği gereği kendiliğinden belirsiz alacak davası niteliğinde olmadıkları gözetilerek zamanaşımı hususu yukarıda yer alan ilkeler çerçevesinde irdelenmelidir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmü bozulmalıdır.”
-
Hukuk Dairesi 2020/4955 E., 2021/2159 K. “İlk derece mahkemesince, iddia savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacının, dava konusu poliçenin düzenlenmesine esas iplik alımına ilişkin edimin tam ifa edilmediği, teslimi taahhüt edilen emtianın kısmen tesliminin yapıldığı ve teslim edilmeyen kısım itibariyle dava konusu poliçenin bedelsiz kaldığı iddiasıyla, poliçenin keşidecisi ve lehdarı Mimataş... A.Ş. aleyhine borçlu olmadığının tespiti istemiyle Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davanın yapılan yargılama sonucunda, davacının dava dışı Mimataş... A.Ş.'ye dava konusu poliçeden dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, davalının temlik yoluyla poliçeyi devraldığı ve bu şekilde kambiyo senedine hamil olduğu, davalı, alacağın temliki yoluyla hamil sıfatını kazandığından davacının sözleşmenin tarafı dava dışı Mimataş...A.Ş.’ye karşı ileri sürebileceği def'i ve savunmaları davalıya karşı da ileri sürmesi mümkün olduğu, poliçenin bedelsiz kalması nedeniyle davacının ödediği poliçe bedelini davalıdan talep hakkı bulunduğu, açılan davanın niteliği ve alacağın 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olması nedeniyle davalı vekilinin zamanaşımı itirazı yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 565.100,00 USD’nin 30.10.2008 tarihinden itibaren devlet bankalarınca USD cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. …. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA”
-
Hukuk Dairesi 2019/2105 E., 2020/4870 K. “Olayımızda tartışılması gereken meydana gelen zarar ile davalı arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususudur. Davalının acentesi olan dava dışı şirketin haksız fiilinden sorumlu olabilmesi için, haksız fiilin davalının düzenlemiş olduğu sigorta poliçeleriyle ilgili işlemlerden kaynaklanması gerekir. Oysa sigorta poliçeleri gerçek olup, haksız fiili işleyen dava dışı üçüncü kişi olması ve zararın o kişinin eyleminden kaynaklanması nedeniyle meydana gelen zararla davalı arasında uygun illiyet bağı bulunmamaktadır. Davalı acente tarafından üçüncü kişilere ait araçlara ilişkin olarak düzenlenen sigorta poliçe bilgilerine göre sigorta primleri kredi kartından tahsil etmiştir. Kredi kartının mutlaka sigortalı kişiye ait olması gerekmez, üçüncü kişilere ait kredi kartlarından da sigorta poliçe bedelleri ödenebilir. Kaldı ki davacının bildirdiği kredi kartı da yine üçüncü kişiye aittir. Davalının bu konuda araştırma yapması beklenemez. Bu nedenle davalının meydana gelen zarardan dolayı herhangi bir kusuru bulunmamakta olup, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin yasal koşullar oluşmadığından üçüncü kişinin haksız fiilinden dolayı davalı sorumlu tutulamaz. Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan borç ilişkileri nedeniyle sorumluluk haline gelince; Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek için öncelikle davalının mal varlığında bir artış meydana gelmelidir. Bu artış mal varlığının aktifinin artması şeklinde olabileceği gibi pasifinin azalması şeklinde de olabilir. Somut olayımızda davalı ... şirketi üçüncü kişilere ait sigorta poliçeleri düzenlemiş ve kredi kartından bu poliçelere ait sigorta prim bedellerini tahsil etmiştir. Yani davalı şirket gerçek anlamda sigorta poliçeleri düzenlemiş olup tahsil etmesi gereken alacağını almıştır. Bu nedenle mal varlığında herhangi bir artış meydana gelmemiş, sebepsiz olarak zenginleşmemiştir. Sebepsiz zenginleşme sorumluluğunun yasal unsurları oluşmadığından davalı sebepsiz zenginleşme hükümlerinden dolayıda sorumlu tutulamaz. Sonuç olarak, yukarıda sayılan TBK'nunda düzenlenen sorumluluk hallerinden hiç birisi somut olayda davalı aleyhine gerçekleşmediğinden, davalı meydana gelen zarardan dolayı hukuken sorumlu tutulamayacağından mahkemece yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirakzlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalının temyiz isteminin kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 09.11.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.”
-
Hukuk Dairesi 2019/1616 E., 2020/4564 K. “Somut olayda davaya konu kaza 11.10.2015 tarihinde meydana gelmiş, olup ihbar süresi 16.10.2015 tarihi itibarıyla dolmuştur. Davacının talebi poliçe teminatının toptan alınmasına yöneliktir. Dosya kapsamında alınan hesap bilirkişi raporu uyarınca dava 20.02.2018 tarihinde ıslah edilmiş olup, temyiz eden davalı vekili tarafından süresi içerisinde, 26.02.2018 tarihinde ıslah zamanaşımı def'i de bulunulmuştur. O halde, mahkemece TTK hükümleri ve genel şartlardaki düzenlemelere göre zamanaşımı süresinin dolduğu gözönüne alınarak, ıslah edilen kısım yönünden temyiz eden davalının ıslah zamanaşımı def'inin kabulüne karar verilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçelerle zamanaşımı definin reddine karar verilmesi doğru değildir.”
-
Hukuk Dairesi 2019/1089 E., 2020/4351 K. “Poliçe tanzim tarihi ve riziko tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1420/1. maddesinde "sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar" düzenlemesine yer verilmiş olup; aynı yöndeki düzenleme, Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartları'nın C.10. maddesinde de yapılmıştır. Davacının talebi, mal sigortalarının bir türü olan kasko sigorta poliçesine dayanmakta olup, yukarıda anılan mevzuat hükümleri gereği 2 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu döneminde kısmi dava olarak açılan davada, davaya konu edilmeyen alacak bölümü için zamanaşımı işlemeye devam etmektedir. Yargıtay'ın yerleşik uygulamaları ile, ıslaha karşı zamanaşımı def'inin ileri sürülmesi kabul edilmiş olduğundan, davacının 21.06.2017 tarihinde yaptığı ıslaha karşı davalı vekilinin zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilmelidir.”
- GÖZDE TETİK
Faaliyet Alanlarımız: