Yayınlanma Tarihi: 17 Mart 2022

KIYMETLİ EVRAKIN ZİYAI VE İPTALİ - Avukat Lütfi Kurt

Kıymetli evrak hukukundaki en temel kurallardan birisi: “Kıymetli evraktaki hakkın borçludan istenebilmesi için, senedin borçluya ibraz edilmesi” şartıdır.

Kıymetli evrak hukukundaki en temel kurallardan birisi: “Kıymetli evraktaki hakkın borçludan istenebilmesi için, senedin borçluya ibraz edilmesi” şartıdır (İstisnai durumlar saklı kalmak kaydı ile). Senet elinden çıkmış alacaklı, borçlu ve bazı hallerde senedi hamilinden başka ele geçiren üçüncü kişilerin menfaatleri gibi birçok kişi kıymetli evrakın ziyaı hallerinde zor durumlarda kalabilmektedir. Böyle durumlarda Türk Ticaret Kanunu ve ilgili diğer mevzuatlarla birlikte kıymetli evrakın ziyaı hallerinden etkilenen veya etkilenebilecek durumla olan şahıslar ve kıymetli evrakın mahiyeti için kanuni korumalar sağlanmıştır.

Kıymetli evrakın ziyaı durumları; senedin kaybolması, hamilin rızası dışında elinden çıkması, senet vasfını yitirmesi gibi durumlarda söz konusu olabilmektedir. Fakat bu durumlar incelendiğinde ortaya kıymetli evrakın ziyaının iki şekilde olabileceği sonucu çıkmaktadır. Açıklamak gerekirse; senette mündemiç olunan hakkın (var olan hak) sona ermesi veyahut senedin kıymetli evrak vasfını yitirmedir. Kıymetli evrakta mündemiç hakkın sona ermesinden kastedilen, yukarıda sayıldığı üzere, senetin(kağıt, varak) çalınması, kaybolması, kullanılamaz hale gelmesi ya da ifa edilmesi, ibrası halleridir.

Peki böyle hallerde kıymetli evrakın hamili ne yapmalıdır?

Kıymetli evrakın ziyaı halinde, hamil mahkemeye başvurup öncelikle “ödeme yasağı kararı” almalıdır. Bu karar bir tedbir niteliğindedir. Kararı aldırması önemlidir çünkü kaybedilen senet üçüncü şahısların eline geçer ve bu şahıslar tarafından borçluya ibraz edilerek ödeme talebinde bulunulma ihtimali mümkündür. Daha sonrasında ise alacaklı, senedi, kimin elinde olduğunun bilinip bilinmemesine göre iptal ettirmeli ya da istirdat davası açarak kendisine iade edilmesini talep edebilecek vb. Gibi süreçleri izlemelidir. Eğer ki senet ortada yok ise alacaklı mahkemeden senedin temsil ettiği hakları senetsiz olarak kullanılmasını sağlayacak ya da yeni bir senet düzenlenmesini talep de edebilecektir.

Kanuni Düzenleme: Kıymetli evrakın iptali TTK 651-652/2 hükümlerinde genel olarak düzenlenmiştir. TTK 652/2-653 hükümlerinde ise nama, emre ve hamiline yazılı kıymetli evraka özel düzenlemelere yer verilmiştir. Ayrıca çeşitli kıymetli evrakların iptaline ilişkin özel hükümler saklı tutulmuştur.

Türk ticaret Kanunu genel düzenlemelerin olduğu ilgili hükümler:

MADDE 651- (1) Kıymetli evrak zayi olduğu takdirde mahkeme tarafından iptaline karar verilebilir.

(2) Kıymetli evrakın zayi olduğu veya zıyaın ortaya çıktığı anda senet üzerinde hak sahibi olan kişi, senedin iptaline karar verilmesini isteyebilir.

MADDE 652- (1) İptal kararı üzerine hak sahibi hakkını senetsiz olarak da ileri sürebilir veya yeni bir senet düzenlenmesini isteyebilir.

(2) Bunun dışında iptal usulü ve hükümleri hakkında, kıymetli evrakın çeşitli türlerine ilişkin özel hükümler uygulanır.

MADDE 653- (1) Çeşitli kıymetli evraka ilişkin özel hükümler saklıdır.

İPTAL DAVASININ ŞARTLARI:

1. Senedin Ziyaı:

Senedin, hamilin rızası dışında (çalınmak, kaybedilmek, yanmak vb şekilde) elinden çıkması gerekmektedir. Senedin ziyaından kasıt, awnwsin, hamilin elinden iradesi hilafına çıkmış olması ve kimin elinde olduğunun bilinmemesi durumudur. Bu durumda senedin fotokopisinin(TTK md.743) veya fotoğrafının elde bulundurulması bir önem arz etmemektedir. Önemli nokta, senedin ibrazının imkansızlaşmasıdır.

2. Senede Bağlı Hakların Halen Mevcut Olması:

Senedin iptaline karar verilebilmesi için, senedin iptali için başvuran kişinin, senette mündemiç hakkın ortadan kalkmamış olması gerekmektedir. Yani dava esnasında senede bağlı hakların halen mevcut olması gerekmektedir. Söz konusu haklar son bulmuşsa, iptal kararı verilmez. Senetteki hakkın zamanaşımına uğramış olması iptal kararının verilmesi açısından bir engel oluşturmamaktadır. Son olarak, açık senedin de iptali mümkündür. Senedin Ziyaı Esnasında veya Senedin Ziyaı Öğrenildiği Anda Senetteki Hakkın Alacaklısı

3. Sıfatına Haiz Olmak:

TTK md.651/2 hükmü uyarınca “Kıymetli evrakın zayi olduğu veya zıyaın ortaya çıktığı anda senet üzerinde hak sahibi olan kişi, senedin iptaline karar verilmesini isteyebilir.” belirtilmiştir. Burada belirtilen “senet üzerinde hak sahibi olmak”tan kasıt senede malik olma, senedin zilyedi, senet üzerinde rehin veya intifa hakkı sahibi olanlar ile iptal kararı veirlmesinde hukuki yararı olanlardır. Paylı veya elbirliği ile mülkiyet halinde her bir malik iptal davası açabilir.

4. Senedin Ele Geçirilememesi:

Senedin, hamil tarafından ele geçirilmesi mümkün olduğu sürece iptal kararı verilemez. Senedin kaybının kalıcı olması geri ele geçirilmesinin mümkün olmaması gerekir. Aksi halde iptal davası değil, istirdat davası -senedin kimin elinde bulunduğu belirli ise- açılabilmektedir.

5. İptali İstenen Senedin İptalinin Mümkün Olması:

Her senedin iptali mümkün kılınmamıştır. Örneğin, hamile yazılı bir senet olan milli piyango biletinin iptali mümkün değildir (5772 sayılı K. md.10). Bir diğeri ise, belirtildiği üzere sadece kıymetli evrakın iptalinin istenebileceği üzerinedir. Bu sebeple, limitet veya kooperatif şirketler tarafından çıkarılan senetlerin kıymetli evrak vasfı bulunmadığı için, iptalleri de söz konusu olmayacaktır.

Benzer Davalardan Farkı: Kıymetli evrakın zayi olması sebebiyle açılan dava, bedelsizlik sebebiyle açılan davadan farklıdır. Temel ilişkideki edim ifa edilmediğini ya da gereği gibi ifa edilmediğini ileri sürerek, senet borcunun ödenmeyeceğini ileri sürmek şahsi bir defidir. Bedelsizlik sebebine dayanarak açılan dava; Davacının senet hamiline borçlu olmadığını belirttiği menfi tespit (İİK md.72) davasıdır ve Sebepsiz Zenginleşme temeline(TBK md.77) dayanır. Kıymetli evrakın iptali davası ise TTK’da özel olarak düzenlenmiş bir dava türüdür.

Bedelsizlik sebebine dayanan iptal davası: Çekişmeli yargı işidir. Senedin düzenlenmesine sebep olan temel ilişkinin geçersizliği iddia edilir. Senet borçlusu tarafından, senedi elinde bulunduran hamile karşı açılır.

USUL:

Kıymetli evrakın ziyaına dayanan iptal davası, çekişmesiz yargı işidir. Senedin düzenlenmesine sebep olan temel ilişki halen devam etmektedir. Dava kural olarak senedin son hamili tarafından açılacaktır. Kıymetli evrakın ziyaı halinde iptal davası Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmektedir. Yetkili mahkemler ise; nama ve hamiline yazılı senetlerde borçlunun yerleşim yerindeki; bono, poliçe, çek (kambiyo senetleri) ve diğer emre yazılı senetlerde ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki; pay senetlerinde ise şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemedir.

Yukarıda da bahsedildiği üzere mahkeme iptal kararı öncesi ihtiyadi tedbir kararı verebilmektedir. Örneğin; alacak senetlerinde ödeme yasağı, emtia senetlerinde emtianın tesliminin enngellenmesi gibi. Fakat bu ihtiyadi tedbir veya iptal için, davacının talepte bulunması, hak sahibi olduğunu ve senedin zayi olduğu iddiasını kuvvetle ispat etmesi gerekmektedir.

Emre Yazılı Senetlerin İptali:

Senedin kimin elinde olduğu biliniyorsa, istirdat davası açmak için uygun bir süre verilir. İade davası MK 989’da düzenlenen menkul davasına benzer, ancak; Senet hamilin elinden nasıl çıkarsa çıksın yeni hamil senedi ancak kötüniyet ya da ağır kusurla iktisap etmişse senedi iade ile yükümlüdür. Senedin hata, hile ya da tehditle çıktığı şahitle de ispat edilebilmektedir. İade davası açma süresi, iptal davasının açıldığı mahkeme tarafından belirlenir. Süre makul olmalıdır. Süre içinde dava açılmazsa ödeme yasağı kalkar dava son bulacaktır.

Senedin kimin elinde olduğu bilinmiyorsa, iade davası açılamayacağı için gerçek anlamda bir iptal davasının varlığından bahsedilebilecektir. Bu durumda senedin bir sureti teslim edilip içerik hakkında mahkemeye bilgi verilmelidir. Senedin kimin elinde olduğu bilinmediği için ilana çıkılır. Senedin ibrazı için belirlenecek süre en az 3 ay en çok 1 yıldır. Fakat zamanaşımı tehlikesi varsa daha kısa süreler belirlenebilir. Ibraz süresi vade geçmişse ilandan; vade gelmediyse vadeden itibaren başlar. İlan Türk Ticaret Sicil Gazetesi’nde üç kez yayınlanır.

Türk Ticaret Kanunu

MADDE 831- (1) İmza edenin, yer, zaman ve tutar bakımlarından belirli nakdî ödemelerde bulunmayı ve belirli miktarda misli şeyler teslim etmeyi borçlandığı senetler, açıkça emre yazılı oldukları takdirde ciro ile devredilebilirler.

(2) Bu senetler ve makbuz senetleri, varant ve konişmento gibi cirosu kabil olan senetler hakkında, cironun şekli, hamilin hak sahipliği ve senedi elinde bulunduranın onu geri vermekle yükümlü olması hususlarında, poliçelere ilişkin hükümler geçerlidir. İptal konusunda, varant ve makbuz senedi dışındaki emre yazılı senetlere poliçelere ilişkin hükümler uygulanır.

(3) Kambiyo senetlerindeki başvurmaya ilişkin hükümler kanunda açık hüküm olmadıkça, birinci fıkrada yazılı senetler hakkında uygulanmaz.

TTK 757-765 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Yukarıda görüldüğü üzere TTK md. 831 hükmü uyarınca poliçeye ilişkin bu hükümler bono ve çek için de uygulanmaktadır. Makbuz senedi ve varant ise emre yazılı senetlerin iptal usulüne tabi değildir ve bunların ziyaı ve iptali ayrıca düzenlenmiştir. Poliçenin iptaline ilişkin hükümler, poliçenin emre veya nama yazılı olup olmadığına bakılmaksızın uygulanmaktadır. Keza bono için de aynı şekildedir (TTK 778/1). TTK 764/2 ve 765 hükümleri hariç olmak üzere çek için de geçerlidir (TTK 818/1/s Karş. TTK md.831).

Türk Ticaret Kanunu

MADDE 757- (1) İradesi dışında poliçe elinden çıkan kişi, ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinden, muhatabın poliçeyi ödemekten menedilmesini isteyebilir.

(2) Mahkeme, ödemeyi meneden kararında muhataba, vadenin gelmesi üzerine poliçe bedelini tevdi etmeye izin verir ve tevdi yerini gösterir.

İlgili hükmün ilk fıkrasında önleyici bir tedbir olarak “Ödemenin Men’i” talep edilebileceği belirtilmiştir. Ödemenşn men’i kararı talep üzerine verilebilmektedir. Ödeme emrinin men’I davasını, elinden emre yazılı senedi rızası dışında çıkmış zilyet talep edebilmektedir. Yetkili mahkeme TTK md.757/1 uyarınca ödeme yeri mahkemesidir. Tedbir kararının muhatabı borçlu olacaktır. Karar borçluya tebliğ olunduğu andan itibaren hüküm ifade edecektir. Ödemeden men kararı verilirse, borçlu senet bedelini vadesi geldiğinde, mahkemenin belirleyeceği ödeme yerine yatırır. Bu şekilde borçlu hakkındaki belirsizlik giderilmiş olacaktır.

TTK MADDE 758- (1) Poliçeyi eline geçiren kişi bilindiği takdirde, mahkeme, dilekçe sahibine iade davası açması için uygun bir süre verir. (2) Dilekçe sahibi verilen süre içinde davayı açmazsa, mahkeme, muhatap hakkındaki ödeme yasağını kaldırır.

Hükmü gereğince, senedin kimin elinde bulunduğu tespit edildiğinde, ilgiliye istirdat davası açabilmesi için “münasip bir süre” verilmektedir. Buradaki açıklanan ödeme yasağı, iptal kararının aksine geçici niteliktedir.

Hamiline Yazılı Senetlerin İptali:

Türk Ticaret Kanunu

MADDE 661- (1) Pay senetleri, tahviller, intifa senetleri, münferit kuponlar hariç olmak üzere, kupon belgeleri, esas kupon belgelerinin yenilenmesine yarayan talonlar gibi hamile yazılı senetlerin iptaline hak sahibinin istemi üzerine mahkemece karar verilir. Hükümden anlaşıldığı üzere, pay senetleri, tahviller, intifa senetleri, kupon belgeleri ve talonlar gibi hamiline yazılı senetlerin ziyaı halinde, senedin maliki, zilyedi ya da iptal kararı verilmesinde haklı bir yararı olan kişiler, iptal davası açabilmektedir. Lakin belirtilmelidir ki Türk Medeni Kanunu’un 925 hükmü saklıdır. Yine devamında TTK md. 668 hükmünde “MADDE 668- (1) Banknot ve büyük miktarda çıkarılıp görüldüğünde ödenmesi gereken ve para yerine ödeme aracı olarak kullanılan ve belirli bedelleri yazılı olan diğer hamile yazılı senetlerin iptaline karar verilemez.” Denilerek banknotların iptal edilemeyeceği belirtilmiştir. Aynı hükmün ikinci fıkrasında bu duruma istisna getirilerek devlet tarafından çıkarılmış olan tahvillere ilişkin özel hükümler saklı tutulmuştur. Bir diğer önemli husus, TTK md. 661/3 hükmünde “Dilekçe sahibinin senedin zilyedi bulunduğu ve onu zayi ettiği yolundaki iddialarının mahkemece inandırıcı bulunması gerekir.” Şeklinde belirtildiği üzere iptal davası bakımından, başvurucunun senedin zilyedi olduğu ve senedin zayi olduğuna yönelik iddiaların mahkeme tarafından “kuvvetle muhtemel görünmesi” gerekmektedir.

Hisse senetleri için ise şirket merkezinin bulunduğu; diğer senetler için borçlunun yerleşim yerindeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açılmaktadır. İptal için davacının hak sahibi olduğu ve senedin zayi olduğu hususunun kanıtlanması gerekecektir. Ancak bu hususun ispatı son derece zor olduğu için kesin delil istenmemektedir. Davacının talebi ile senede ödeme yasağı konulabilmektedir.

İlan: Ödeme yasağına ilişkin talep değerlendirildikten sonra, altı aydan az olmamak üzere ilana çıkılmaktadır. İlanda senedin ibraz edilmesi, aksi takdirde iptaline karar verileceği ihtar olunmaktadır. İlan Türkiye Tİcaret Sicil Gazetesi’nde üç kez yapılır (Mahkeme başka şekilde de duyuru yaptırabilmektedir). Buradaki ödeme yasağını önemli bir nokta olmaktaktadır. Bunun sebebi emre yazılı senetlerin aksine, burada “ödeme yasağı kararı” alınmasına yönelik sunulacak talep TTK 662 hükmü uyarınca ancak ve ancak iptal davası açılmış ise dinlenilmektedir. Senedin İbraz Edilmesi: Verilen sürede senet ibraz edilirse, davacıya senedi ibraz edene iade davası açmak için süre verilmektedir. Verilen sürede dava açılırsa davaya iade davası olarak devam olunacaktır. Verilen sürede dava açılmazsa, senet ibraz edene iade edilir ve ödeme yasağı kalkmaktadır.

Senedin İbraz Edilmemesi: Senet ibraz edilmezse, senedin iptaline karar verilmektedir. İptal kararı TTSG’de (ve gerekli görülen diğer şekillerde) ilan edilmektedir. Senedin vadesi gelmişse, iptal kararı ile borçludan ödeme talep edilmektedir. Senedin vadesi gelmemişse, yeni bir senedin düzenlenmesi talep edilebilmektedir. Bu durumda senedin çıkarılması için gerekli olan masraflar senedi iptal ettiren kimseye aittir. Senedi iptal ettirenin cirantalara başvurup başvuramayacağı tartışmalıdır; ancak ispat edilebilirse başvurabileceği kabul edilmelidir.

Nama Yazılı Senetlerin İptali:

Bütün nama yazılı senetler iptal olunabilmektedir. TTK md.657/1 hükmü gereğince kural olarak hamiline yazılı senetlere ilişkin iptal hükümleri uygulanmaktadır. Kanunda açıkça ayrı bir usul belirlenmiş ise bu kurallar uygulanmaktadır. Örneğin, nama yazılı kambiyo senetlerin hakkında 757-765 hükümler uygulanmaktadır. Hamiline yazılı senetlerdeki ilan ve ilan süreleri gibi hususlar nama yazılı senetlerde değiştirilebilmektedir. Nama yazılı senet düzenlenirken bu hususlar belirlenebilir ya da bu hak saklı tutulabilmektedir. Örnek olarak TTK md.657/2 hükmü verilebilmektedir.

Türk Ticaret Kanunu

MADDE 657- (1) Aksine özel hükümler bulunmadıkça nama yazılı senetler, hamile yazılı senetlere ilişkin hükümlere göre iptal olunur.

(2) Borçlu, senette ilanların sayısını azaltmak veya süreleri kısaltmak suretiyle iptal için daha basit bir usul öngörebileceği gibi, alacaklı kendisine senedin iptal ve borcun ödendiğini gösteren, resmen düzenlenmiş veya usulen onaylanmış bir belge verdiği takdirde, senet ibraz edilmeksizin ve iptaline karar verilmeksizin de geçerli olmak üzere ödemek hakkını da saklı tutabilir.

İptal Kararının Sonuçları:

Vadeden önce iptal kararı verilememektedir. Çünkü senedin ibrazı için yapılacak ilanlarda belirlenen süreler, vadesi gelen senetlerde ilandan, vadesi gelmeyen senetlerde ise vadeden itibaren başlamakatdır. Bu sebeple emre yazılı senetlerde ziya halinde yalnızca alınacak iptal kararı ile ödeme talep edilebilmektedir. Bir başka deyişle emre yazılı senetlerde (diğer senetlerde olduğu gibi) yeniden senet düzenlenmesi söz konusu olmamaktadır. Iptal kararı ile ödeme talep edilebilecek borçlu; poliçede kabul eden muhatap, bonoda düzenleyendir. Müracaat borçlularınının (ciranta, avalist, düzenleyen) durumu tartışmalıdır; ancak iptali istenen senette imzası olduğu ispat edilebilirse, bunlaraa da başvurabilmektedir. Karşılıksızdır işlemi yapılan çekin ziyaı ve iptali halinde, düzenleyen, avalist ve cirantalara da başvurulabilmektedir. Çünkü karşılıksızdır işlemi yapıldığı zaman çekin ön ve arka yüzünün banka tarafından fotokopisi alınır. Çekin bankaya ibrazından önce ziyaı ve iptali halinde, muhatap banka ve düzenleyene başvurabilmektedir. Iptal davası çekişmesiz yargı işlerindendir. Iptal kararları kesin hüküm oluşturmamaktadır. Iptal kararından sonra yeni bir dava açarak iptal kararının iptal ettirilmesi mümkündür. Iptal kararı ile senet konusu hak, senetsiz de ileri sürülebilmektedir.

KARARLAR:

11. Hukuk Dairesi         2018/4967 E.,  2019/6380 K.

“Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/374-2017/637 sayılı kararıyla çekin zayi nedeniyle iptaline karar verildiğini, çekin ibraz tarihinden sonra muhatap bankaya ibraz edildiğine ilişkin yazılmış herhangi bir yazı bulunmadığı, Çözüm şirketi tarafından iptal talebine konu çekin ellerinde olduğunu ve iptal talebinin reddine karar verilmesi isteğini içeren 14/10/2016 tarihli dilekçe ile mahkemesine başvurulmuş olduğunun görüldüğü, kıymetli evrakın ziyaı sebebiyle verilen iptal kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği, çekin ibraz edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, çekin zayi nedeniyle iptaline ilişkin Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/374-2017/637 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir …. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”

Hukuk Genel Kurulu         2017/1636 E.,  2019/319 K.

“Senedin ziyaının söz konusu olduğu bütün hâllerde, senedi iyiniyetle devralan üçüncü şahısların haklarına iptal kararının hiç bir etkisi olmaz. Senedi iyiniyetle iktisap etmiş bulunan şahsın durumu, iptal kararıyla değişmez. Başka bir deyişle, iyiniyetin korunması esası iptal kararıyla sınırlandırılmamıştır. İptal davası davacının talebi doğrultusunda sonuçlandıktan sonra, bu davadan haberi olmadığı için, senedi iyiniyetle iktisap etmiş olsa bile, hamil, borçluya karşı hak sahibi olarak teşhis edilebilme pozisyonunu kaybetmektedir; çünkü iptal edilen kıymetli evrak, artık kıymetli evrak değildir. Buna karşılık, dava sonuçlanmadan önce senet iyiniyetle devralınmışsa, artık bundan sonra, iptal kararının iyiniyetli müktesebin iktisabına aleyhte bir etkisi olmaz. Davacı, elindeki kararı, iyiniyetli hamile vermek zorundadır; bu karara dayanarak, senet bedelini borçludan tahsil etmiş bulunduğu takdirde ise, bu meblağın devri gerekir. Bu gibi hâllerde, iyiniyetli üçüncü şahsın senedin kendisine verilmesi veya sebepsiz zenginleşme iddiasıyla, iptal kararı hamiline yönelmek hakkı vardır. Öte yandan, orijinal senedi iyiniyetle devralmış bulunan üçüncü şahıs, iptal davası devam etmekteyken, yapılan ilandan haberi olmaz ve senedi mahkemeye vermezse (tevdi), iptal kararı sonucunda, elindeki senede istinatla hak sahibi olarak teşhis edilebilme imkânını kaybeder; yani, borçludan ödeme talebinde bulunamayacak bir duruma düşer. Şüphesiz, ilânların tek tek herkese duyurulmasına imkân yoktur; bunu genel bir esasa bağlamakta yarar vardır; ama, elinde bir senet bulunan herkesin, o senet hakkında bir iptal kararı verilip verilmediğini devamlı surette araştırmak mecburiyetinin olmadığı da gözden kaçırılmamalıdır. Senedi iyiniyetle iktisap etmiş ve maddî hukuk yönünden hak sahibi olmuş bulunan üçüncü şahıs, iptal kararıyla şeklen hak sahibiymiş gibi görünen şahsa karşı, bu sebeple, burada da, senedin kendisine verilmesini talebe (Herausgabeanspruch) veya sebepsiz zenginleşme gerekçesiyle talepte bulunmaya (Bereicherungsansprııch) haklıdır ( Öztan -285). Eldeki davada davacılar vekili; çekin davacı lehdar elinde iken cirosuz olarak kaybedildiğini, çekteki cironun sahte olduğunu belirterek çek nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf ise çeki şeklen düzgün olan ciro silsilesine göre iktisap eden davalının iyiniyetli hamil olduğunu belirtmiştir. Lehtar cirosunun sahte olduğu ileri sürülmüş, keşidecinin imzası inkâr edilmemiş ve tartışma konusu yapılmamıştır. Dava konusu çek davacı keşideci ... tarafından diğer davacı..... Enerji A.Ş. namına keşide edilip, davacı lehtar..... Enerji A.Ş. cirosu, dava dışı 3. kişilere ait 3 ayrı cirodan sonra davalı hamil eline geçmiş ve davalı hamil tarafından işbu çeke dayalı olarak davacılar ve dava dışı cirantalar aleyhine takip başlatılmış ve 27.09.2010 tarihli ödeme emri gönderilmiştir. Başlatılan bu takibe davacı lehdar tarafından 22.11.2010 tarihli dilekçe ile takibe, borca, işlemiş ve işleyecek yasal faizlere itiraz edilmiştir. Yine davacı lehdar tarafından, çekin şirketin rızası hilafına elinden çıktığından bahisle 09.10.2006 tarihinde çek iptal davası açılmış; Torbalı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2007 tarihli ve 2006/512 E., 2007/144 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne ve çekin iptaline karar verilmiştir. Anılan karar, 10.05.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Dosya kapsamında bulunan 19.11.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda “ İnceleme konusu çekteki 1. Ciro imzası ile Ayhan Mızrakçı' nın mukayese imzalar arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlik saptanmadığından söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla Ayhan Mızrakçı'nın eli ürünü olmadığı sonucuna varıldığı” belirtilmiştir. Çek bankaya, 15.12.2006 tarihinde ibraz edilmiş ve Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesinin ödeme yasağı kararı gereğince banka tarafından bir işlem yapılmayarak iade edilmiştir. Çek bedeli ödenmemiştir.
Davacı lehtarın dava konusu konu çekten dolayı sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf; çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ...'un davaya konu çekten dolayı sorumlu tutulmamasının gerekip gerekmediğidir. Ticari senetteki geçersiz imza sadece imza sahibi yönünden hükümsüzlük sonucu doğurur ve senetteki her imza diğerlerinden bağımsız olarak sadece imza sahibini bağlar. İmzaların bağımsızlığı ilkesi olarak adlandırılan bu ilke gereğince de geçerli imzaların sahipleri başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kendi sorumluluğundan kurtulamazlar. Bu nedenle de kendi imzasını inkâr etmeyen davacı keşideci lehtarın imzasının sahte olduğuna dayanarak sorumluluktan kurtulamaz. Eş söyleyişle; lehtar imzasının sahte olması hâli, keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Öte yandan; Senedi şeklen düzgün silsileye dayalı olarak ele geçiren hamilin son cirodan önceki cirolardaki imzaların sahte olduğunu bilmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir sorumluluk da kendisine yüklenemez. Senet borçlusu ile senet alacaklısı arasındaki kişisel itiraz ve savunmalar senedi şeklen düzgün ciro silsilesi yolu ile ele geçirmiş olan iyi niyetli hamile karşı da ileri sürülemez. O hâlde, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereğince imzası inkâr edilmeyip tartışma konusu yapılmayan davacı (keşideci) ...'un davaya konu çekten dolayı mahkemece sorumlu tutulmaması yerinde görülmemiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının lehtar tarafından açılan iptal davasından yapılan ilanlarla ve çekin ibrazı ile haberdar olduğu, buna rağmen elinde bulunan çeki mahkemeye ibraz edip istirdat davası açmaya olanak sağlamadığı, çek iptal kararının iptali yoluna da başvurmadığı, alınmış olan bu iptal kararından sonra senedin teşhis fonksiyonunun kaybolduğu, davalının yetkili hamil olmadığı, imzalar arasında muntazam teselsül bulunmadığını bilerek ödeme yapan keşidecinin lehtara karşı olan sorumluluğundan kurtulamayacağı ve yetkili olmayan hamile ödeme yapan keşidecinin lehtara tekrar ödeme yapmak zorunda kalabileceğinden davacı keşidecinin de davalıya (hamile) ödeme yapmama hakkına sahip olduğu belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”

11. Hukuk Dairesi 2016/12364 E.,  2018/3770 K.

“Davacı tarafından açılan, zayii nedeniyle kıymetli evrakın iptali davasında, iddianın aksine kıymetli evrakın zayii olmadığını, yedinde bulunduğunu beyan ederek kıymetli evrak üzerinde hak iddiasında bulunan ve bu nedenle davanın reddini isteyen müdahil ...'nun talebi, HMK 65 maddesinde ifade edilen "asli müdahale"dir.
Asli müdahilin, bu şekilde davaya müdahale etmesinde hukuki yararı olduğu gibi aleyhine verilen kararı temyiz etmekte de hukuki yararı bulunmaktadır.
Çoğunluk görüşünün kabulü halinde, dava konusu çeki yasal hamil olan ve çek üzerinde üstün hakka sahip bulunan asli müdahilin talebine rağmen karar verilmesi durumunda, asli müdahile yanlış kararı temyiz hakkı tanımamak, yasal ve üstün hakkına rağmen müdahile "Zayii nedeniyle iptal kararının İptali" davasını açmak gibi bir külfet yüklenmesi sonucunu doğuracaktır ki yasa koyucunun böyle bir sonucu istediği düşünülemez.
Açıklanan nedenlerle çek hamili ...'nun asli müdahil sıfatını kazandığı ve davada taraf olduğunun kabulü ile temyiz isteminin incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde asli müdahilin temyiz isteminin reddine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.”

19. Hukuk Dairesi 2016/11763 E.,  2017/6962 K.

Davalı, dava konusu çeklerin keşidecisi olup, imza inkarında bulunmamıştır. Davacı ise dava konusu çekleri kaybettiğini ileri sürerek ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nden çeklerin zayii nedeniyle iptali kararı almış ve bu karara istinaden talepte bulunmuştur. Kıymetli evrakın zayii nedeniyle iptali kararı ve bu kararın hükümleri TTK' nun 563. ve 564. maddelerinde düzenlenmiştir. TTK'nun 563/1. maddesine göre; “Kıymetli evrak zayi olduğu takdirde mahkeme tarafından iptaline karar verilebilir. “ Aynı yasanın 564/1. maddesinde ise ; “İptal kararı üzerine hak sahibi hakkını senetsiz olarak da dermeyan veya yeni bir senet ihdasını talep edebilir.” hükmüne yer verilmiştir. İptal kararının niteliğinden doğan iki önemli sonucu vardır. Bunlar, iptal kararının olumsuz ve olumlu sonuçları olarak belirtilmektedir.
İptal kararının verilmesiyle kıymetli evrakın en önemli özelliklerinden biri olan senedin hak sahibini teşhis fonksiyonu ortadan kalkar. Bu, iptal kararının olumsuz sonucudur. İptal kararını alan davacı, borçludan, kendisine senedi ibraz etmeden ödemede bulunmak hakkını kazanmaktadır. Borçlu da hile ve ağır kusuru bulunmadıkça iptal kararını ibraz edene karşı ödemede bulunmakla borcundan kurtulmaktadır (TTK md.558/2). İptal kararının olumlu sonucu ise davacının hak sahipliğini borçluya karşı göstermesi yani hak sahibinin teşhisine imkan vermesi olarak karşımıza çıkar. Buna göre, iptal kararı davacının (iptal kararını elde eden kişinin) senette mündemiç bulunan ve iptal ile artık senetten ayrılan hakkın sahibi olduğuna ilişkin bir karine yaratır. İptal kararının her iki etkisi de hak sahipliğinin teşhisi (hak sahipliğinin tespiti) meselesine ilişkindir. Başka bir anlatımla, iptal kararı sadece senedi zayi eden hamilin senette mündemiç hakkı senetsiz olarak borçluya dermeyan edebilmesini ve borçlunun da iptal kararını alan kişiye ifada bulunmak suretiyle borcundan kurtulabilmesini sağlar. Kararın maddi hukuk yönünden bir etkisi yoktur. Maddi hukuk yönünden mevcut durum aynen kalır. Başka bir deyişle, iptal kararı hakkın mevcudiyetine, muhtevasına ve bu hak üzerinde tasarruf yetkisine tesir etmez. İptal kararı, iptal olunan senet yerine kaim olan bir senet niteliği taşımamaktadır. Sadece, elden çıkmış bulunan senedin teşhis fonksiyonunu ifa etmekte ve iptal kararı hamiline senetsiz olarak alacağı talep hakkı vermektedir.Görüldüğü gibi, borçlu, iptal kararı hamilinin sadece kararı ibraz etmesi ve kararda adı geçen alacaklının kendisi olduğunu ispatlaması üzerine, ağır kusur ve hilesi bulunmaksızın borcunu ifa ederse, borcundan kurtulmaktadır. Borçlu, iptal kararını alan kişiye karşı bazı def'ileri ileri sürebilir. Örneğin, borçlu, iptal kararını alan kişinin aslında senet üzerinde herhangi bir hakkının olmadığı (hiç hak sahibi olmadığı veya belirli nedenlerle hak sahipliği sıfatının sona erdiği) def'ini ileri sürebilir. Ancak, iptal kararı hamili, hak sahibi olduğunu iptale ilişkin yargılamada az çok ispatladığından bunun aksini iddia eden borçlu bu yöndeki iddialarını ispat etmek zorundadır. Borçlunun, iddialarını ispat etmesi ile zayi nedeniyle iptal kararı etkisini kaybeder yani sonuç doğurmaz. İptal kararının olumlu etkisi nedeniyle borçlunun karar hamiline yapacağı ifa onu borcundan kurtaracağı için senede zilyet olan üçüncü kişi borcun sona erdiği def'i ile karşılaşabilir. Bu durumda üçüncü kişi, kendisine ifada bulunulan iptal kararı hamili aleyhine sebepsiz zenginleşme davası açabilir (BK. md. 61). Başka bir anlatımla böyle bir durumda senede zilyet olan üçüncü kişi, iyi niyetli iptal kararı hamiline ödemede bulunan borçluya başvuramaz (Bu açıklamalar için bakınız: Hanife Öztürk(Dirikkan) Kıymetli Evrakın Ziyaı ve İptali, Ankara ,1990, s. 84 vd.; Prof. Dr. Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku 2. Bası, Ankara, 1997, s. 274 vd.; Poroy-Tekinalp Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 19. Bası, İstanbul, 2010, s. 97 vd.; Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu Kıymetli Evrak Hukuku 5. Baskı, Ankara, 1999, s. 57 vd.). Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; Davacı zayi nedeniyle iptal kararına dayanarak keşideci olan davalıdan TTK 564/1 maddesi uyarınca talepte bulunmuş, ancak davalı, ileride senet hamilinin ortaya çıkabileceği ihtimalinden söz ederek ödemeden kaçınmıştır. Henüz, ortaya çıkmış bir senet hamili bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla üçüncü bir kişinin dava konusu çeklere dayalı olarak davalıdan herhangi bir talepte bulunduğu savunulmamıştır. Hal böyle olunca uyuşmazlığın yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilip çözümlenmesi gerekirken mahkemece somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”

  • GÖZDE TETİK
WhatsApp