Kamu alacaklarının takip ve tahsili, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılmaktadır. Kamu alacağından;
Devlete, İl Özel İdarelerine, Belediyelere, SGK’ya ait olan; prim borcu ve gecikme zammi, vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i kamu alacakları anlaşılmalıdır. Lakin eğer ki alacak; sözleşmeden, haksız fiilden ve haksız iktisaptan doğar ise bu durumda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulanmaz. Yani alacak kamu hukuku alanından çıkmış olur. Bunun yerine özel hukuk hükümleri uygulanır.
ÖDEME EMRİ NEDİR?
Ödeme emri, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 55. hükmünde “Amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur.” Şeklinde belirtilmiştir.
Kamuya borçlanan kişilerin ihmal sonucu veya elde olmayan diğer sebeplerle yükümlülüklerini yerine getiremedikleri hallerde, idari merciilerin bu durumu borçluya bildirilmesi ve ödeme yükümlülüğünün yerine getirilmesinin sağlanması maksadıyla vergi dairesince gönderilen belgeye “Ödeme Emri” gönderilmektedir. Gönderilen ödeme emri ile birlikte mükellef borcundan haberdar olarak ya ödeme yapmakta ya da borcunun olmadığını veya borcunun zamanaşımına uğradığının veyahut başka sebeplerle ödememe durumunun oluştuğunu iddia ediyor ise ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde itiraz etme yoluna gidebilecektir.
Belirtilen hükme ve açıklamalara göre ödeme emri, vergi borcunu vadesinde ödemeyen kişiler adına vergi dairesince düzenlenen ödeme emri; borçlulara, borçlarını ödemeleri veya bu borçlarla ilgili mal bildiriminde bulunmaları konusunda yapılan bir bildirim olarak kabul edilmektedir.
Gönderilen ödeme emri, tarh yoluyla tutarı tespit edilmiş olan vergi borcunun, mükellefin(borcu ödemekle yükümlü olan kişi/kişiler) ilgili vergi kanunlarına göre belirlenmiş olan ödeme süresi içerisinde ödemeyi yapması ile son bulmaktadır. Ödeme emrinin düzenlenmesi ile aslında vergi dairesi kamu alacağının tahsili için cebri tahsilat işlemlerine de başlamıştır. Mükelleflerden tahsilat yapılamaması veyahut tahsilat yapılamayacağının anlaşılması durumda süreç; kanuni temsilci, limited şirket ortağı, yabancı şahıs veya kurumların mümessilleri gibi borçtan sorumlu olanlara da ek olarak ödeme emri tebliğ edilmesi ve borcun ödenmesi veya mal bildiriminde bulunması istenilmesi şeklinde devam etmektedir. Belirtilmelidir ki ödeme emri usule uygun tebliğ edildiği takdirde Tahsil Zamanaşımı kesilmiş olmaktadır.
ÖDEME EMRİNDE BULUNMASI GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?
- Borcun mükellefinin adı soyadı
- Borcun asıl ve fer’ilerinin( gecikme faizi vs. gibi) türü ve tutarı
- Borcun nereye ödeneceği
- Süresinde ödenmeyen borcun vergi ilgili vergi dairesince cebren tahsil edileceğine dair bilgi
- Süresinde ödenmeyen borçla ilgili mal bildiriminde bulunulmasının gerektiğine dair bilgi
- Mükellefin gerçeğe aykırı mal beyanında bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağına dair bilgi
- Mükellefin, hacze kabil malı olmadığı halde bir bildirim yapacak ise; en son kanuni ikametgah ve işyeri adreslerini, var ise kayıtlı olduğu diğer vergi dairelerini ve kamu idarelerini ve bu idarelerdeki kayıt ve hesap numaralarını, nüfus kayıt örneğini bildirmek zorunda olduğu, geçerli bir nedeni olmadan bu bildirimleri yapmayan kişilerin elli güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağına dair bilgi,
- Mükellefin, mal bildiriminde bulunmadığı takdirde üç ayı geçmemek üzere hapis ile cezalandırılacağına dair bilgi,
- Ve son olarak ödeme emrine karşı hangi mahkemede dava açılabileceğine dair bilgilerin olduğu hususlar yer almalıdır.
MÜKELLEF (BORÇLU) ÖDEME EMRİNDE YER ALAN BORCU NE ŞEKİLDE ÖDER?
Ödeme emrinde yer alan alacağın, süresinde içerisinde ödenmeyen kısmı için vadenin bitim tarihinden ödendiği tarihe kadar hesaplanan aylık % 2,5 gecikme zammı ile birlikte ödenmesi gerekmektedir.
Ödemeler, www.gib.gov.tr uzantılı internet sitesi üzerinden anlaşmalı bankaların kredi kartları, banka kartları veya banka hesabından; yabancı ülkede faaliyet gösteren bankaların kredi kartları, banka kartları ve diğer ödeme yöntemleri; anlaşmalı bankaların şubelerinden, alternatif ödeme kanallarından (İnternet Bankacılığı, Telefon Bankacılığı, Mobil Bankacılık vb.), PTT işyerlerinden, tüm vergi dairelerinden, yapılmaktadır.
ÖDEME EMRİNE İTİRAZ YOLU
Aşağıdaki nedenler ile ödeme emrine karşı dava açılabilmektedir. Bunlar:
- Ödeme emrini alan mükellefin böyle bir borcu olmadığı,
- Borcunu kısmen ödediği,
- Borcunun zamanaşımına uğradığı,
Durumlarda ödeme emrinin mükellefe tebliğ edildiğ tarihten itibaren 15 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açma hakkı bulunmaktadır.
Borcun tamamı için dava açılabileceği gibi borcun sadece belirli bir kısmı için de mükellef dava açabilme hakkına sahiptir. Bu durumda borçlu, dava dilekçesinde davayı açtığı kısmın türünü ve tutarını açık ve net şekilde belirtmelidir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılmaktadır.
Borcun bir kısmı veya hepsi için dava açıldıktan sonra icari işlemler dava açılmıl olmasına karşılık durmaz. Yani mükellef hakkında işlemler veya süreler işlemeye devam etmektedir. Ancak ve ancak davayı gören mahkemece “Yürütmeyi Durdurma Kararı” verildiği takdirde kararın verildiği işlemler veya süreler hakkında durmaktadır.
Açılan davada mükellef kısmen veya tamamen haksız çıkar ise, böyle bir durumda borçludan haksız çıktığı borcun tutar %10 zam ile tahsil edilmektedir.
SGK tarafından düzenlenen ödeme emrine ise, 15 gün içerisinde İş Mahkemesine itiraz edilir. Böyle bir durumda SGK’ya başvuru yapmadan doğrudan dava açma yoluna gidilmelidir. Şöyle ki; SGK ödeme emri ile beraber uyuşmazlık çıkarmaktadır. Bu durumda borçlunun kuruma başvuru yapmadan ödeme emrinin tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde iş mahkkemesine dava açması gerekmektedir. Nitekim bu konuda Yargıtay’ın vermiş olduğu karar da başvuru gerekmeden dava açma işlemi gerçekleştirilebileceğine yöneliktir. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/6402 Esas, 2019/3181 Karar ve 29.04.2019 Tarihli ilamı)
5510 s. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlik Sigortasi Kanunu’nun 88. Maddesinde; “...Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz…” hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımı :
Prim borcu ve gecikme faizlerinde zamanaşımının ne kadar olduğu konusunda, borcun hangi yıllara ait olduğu önem taşımaktadır. Zira 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (SSK)'nun "Primlerin ödenmesi" başlığını taşıyan 80. maddesinin 08.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki dönemde yerleşik uygulama uyarınca; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerliyken, 5198 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihinden itibaren Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun'un zamanaşımı düzenleyen 102. maddesinin uygulanamayacağı hükme bağlanarak, 3917 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki; genel hükümlere ve dolayısıyla on yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür. 5510 s. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlik Sigortasi Kanunu’nun 88. Maddesinde; “…Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır…” hüküm altına alınmıştır.
AÇTIĞI DAVAYI KAYBEDEN MÜKELLEF (BORÇLU) NE YAPMALIDIR?
Mükellef borcun tamamına veya bir kısmına karşı vergi mahkemesinde açtığı davanın tamamen veya kısmen reddi durumunda, ret kararının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde mal bildiriminde bulunmak mecburiyetindedir. Bu 15 günlük süre içerisinde borç tamamen ödenir ise, mal bildiriminde bulunma yükümlülüğü olmayacaktır.
İlk derece mahkemesi olan vergi mahkemesinde açılan davayı kaybeden mükellef, açılan davaya konu tutarın 2021 yılı için 5.000 TL’lik tutarı aşması durumunda üst yargıya başvurması mümkün olacaktır. Borcun bir kısmına karşı dava açılması halinde ise dava konusu yapılmayan kısım için mal bildiriminde bulunma süresini uzamayacaktır.
MAL BEYANI (BİLDİRİMİ) NEDİR?
Mal bildirimi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunu md. 59 hükmünde “Borçlunun gerek kendisinde, gerekse üçüncü şahıslar elinde bulunan mal, alacak ve haklarından borcuna yetecek miktarın, nevini, mahiyetini, vasfını, değerini ve her türlü gelirlerini veya haczi kabil mal veya geliri bulunmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve buna nazaran borcunu ne suretle ödiyebileceğini yazı ile veya sözle tahsil dairesine bildirmesidir.” Şeklinde tanımlanmıştır.
Köylerde mal bildirimi, Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilecek vergiler dışında kalan amme borçları için köy muhtarlığına da yapılabilmektedir. Sözle bildirim halinde kayfiyet bir zabıtla tesbit edilir. Her iki halde bildirimin yapıldığına dair amme borçlusuna pulsuz makbuz verilmektedir.
Mal bildirimi yapılırken borçlunun borcunu karşılayacak tutarda mal bildiriminde bulunması yeterli kabul edilmektedir. Yani borçlunun daha fazla mal bildiriminde bulunması gerekmemekte ve bulunmaya zorlanması mümkün olmamaktadır.
Mal bildiriminde yer alması gereken hususlar:
- Borçlunun kendisinde veya borçluya ait olup da üçüncü şahıslar elinde bulunan mal, alacak ve hakları bildirimde yer almalıdır.
- Yapılan mal bildiriminin borçlunun borcuna yetecek tutarda olması esastır.
- Borçlu, bildirimde bulunduğu malın miktarını, nevi’ni, mahiyetini, vasfını ve değerini belirtmelidir.
- Borçlu, her türlü gelirlerini veya haczedilebilecek malının olmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını da ayrıca mal bildiriminde belirtmelidir.
- Borçlu, mal bildiriminde borcunu ne şekilde ödeyebileceğini belirtmelidir.
- Mal bildirimi yazılı veya sözlü olarak vergi dairesine yapılmalıdır.
Borçlunun haczedilebilecek mallarının olmadığına dair beyanını bildirmesi mal bildirimi hükmünde kabul edilmektedir.
Malı olmadığını bildiren borçlunun bildirime ekleyeceği hususlar (Kendisine ödeme emri tebliğ edilen ve malı olmadığı yolunda bildirimde bulunan kamu borçlusu, bu bildirim ile birlikte veya bildirimin tarihinden itibaren 15 gün içinde):
- Mükellef en sonki kanuni ikametgah ve iş adreslerini bildirmeli,
- Varsa devamlı mükellefiyetleri bulunan diğer vergi dairelerini ve kamu idarelerini ve bu idarelerdeki hesap ve kayıt numaralarını bildirmeli,
- Nüfus kayıt örneğini eklemek
Zorundadır.
Bu zorunlulukları makul bir özrü bulunmadan zamanında yerine getirmeyen mükellefler elli güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaktadırlar.
Peki, gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunanlar hakkında ne yapılmaktadır?
İstenilen mal bildirimini gerçeğe aykırı şekilde yapan mükellefler ile, yaşayış tarzları mal bildirimine uymayan mükellefler üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadırlar.
MAL BİLDİRİMİNDE BULUNMAYANLAR HAKKINDA NE YAPILMAKTADIR?
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun md. 60 hükmünce “Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlu, 15 günlük müddet içinde borcunu ödemediği ve mal bildiriminde de bulunmadığı takdirde mal bildiriminde bulununcaya kadar bir defaya mahsus olmak ve üç ayı geçmemek üzere hapisle tazyik olunur.” belirtilmiştir. Akabinde hapisle tazyik kararı, ödeme emrinin tebliğini ve 15 günlük müddetin bitmesini mütaakıp tahsil dairesinin yazılı talebi üzerine icra tetkik mercii hakimi tarafından verileceği belirtilmiştir. Belirtilen kararlar Cumhuriyet Savcılığınca derhal infaz olunmakla birlikte, İcra tetkik mercii hakimi tarafından verilen hapsen tazyik kararları her türlü harc ve resimden muaf tutulmuştur.
MAL EDİNME VE MAL ARTMASI DURUMUNDA MÜKELLEF (BORÇLU) NE YAPMALIDIR?
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun md. 61 “Mal bildiriminde, malı olmadığını gösteren veyahut borca yetecek kadar mal göstermemiş olan borçlu, sonradan edindiği malları ve gelirindeki artmaları, edinme ve artma tarihinden başlıyarak 15 gün içinde tahsil dairesine bildirmeye mecburdur.” Şeklinde belirtilmiştir. Sonradan edinilen mallarını ve malvarlığındaki artışlarını belirtilen süre içinde bildirmeyerek kamu alacağının tahsiline engel olan veya tahsilini zorlaştıran mükellefler, bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır.
MAL BİLDİRİMİ SONUCUNDA NE OLMAKTADIR?
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun md. 62 “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.”. Vergi dairesince mükellefe ait haciz olunan mallar usullere uygun olarak satışa çıkarılarak kamu alacağı satıştan gelen paradan tahsil edilmektedir.
KARARLAR:
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2015/2184 E., 2020/5431 K.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; haciz işlemine ve miktarına dayanak alınan bir kısım amme alacağının kesinleşerek takip ve tahsil edilebilir aşamaya geldiğine yönelik dava dosyasına hukuken itibar edilebilir somut bilgi ve belgelerin sunulamadığı, amme alacağının tebliğ edilmediği vs. gibi nedenlerle kesinleşmediğinden 6183 sayılı Kanun uyarınca işlem tesis edilemeyeceği yolundaki iddiaların muhatabının da vergi dairesi olmayıp ancak mahreç kurum olduğuna yönelik davalı savına itibar edilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, uyuşmazlık konusu uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI :
Davalı idare tarafından, tahsil organı olarak görev icra edildiğinden bu davada hasım gösterilemeyeceği, trafik idari para cezası tutanaklarının düzenlenmesi ve tebliği ile ilgili herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığı, trafik idari para cezası tutanaklarının ve tebliğinin hukuka aykırılığının muhatabının trafik amirlikleri olduğu, muhtelif tarihli yazılarla vergi borcu bulunduğunun davacıya tebliğ edildiği ve haciz işleminden haberdar olduğu, idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
10. Daire 1999/461 E., 1999/7167 K.
Yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin vergi borcundan dolayı davacı hakkında takibata başlanılmadan yurtdışına çıkışına izin verilmemesinde hukuka uyarlık bulunmamıştır. Bu durumda, yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin vergi borcundan sorumlu olduğu ve hakkında takibatta bulunulmasının yasal zorunluluk olmadığı belirtilerek davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenle, 2577 sayılı Yasanın 49.maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulü ile ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, yeniden karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye iadesine 23.12.1999 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
10. Daire 1996/6719 E., 1998/5796 K.
Olayda da davacının dava açıldıktan sonra şirketin diğer kamu borçlarından olan vergi borçlarının takibi sonucunda 5.1.1995 tarihli makbuzlarla koyduğu sermaye miktarında 36.000.000.- lira vergi borcu ödediği anlaşıldığından, şirketin kalan kamu borçlarının davacıdan tahsiline olanak kalmadığı anlaşılmaktadır. Ancak, kalan kamu borçlarının davacıdan takip ve tahsiline olanak kalmamasına karşın, 12.5.1993 tarihli ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada işlemin tesis edildiği tarih itibariyle hukuka uygunluk denetimi yapılması zorunlu olduğundan, işlemin tesis edildiği tarihte henüz ödemede bulunulmadığı için davacının koyduğu sermaye miktarıyla sorumlu olması nedeniyle, işlemin bu miktara ilişkin kısmının da hukuka uygun olduğunun belirlenerek davanın işlemin bu miktarına yönelik kısmının reddine, işlemin bu miktarı aşan kısmının iptaline ve bu sonuca göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği de açıktır.
Bu itibarla davanın belirtilen gerekçeyle kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesi gerekirken, işlemin tamamının iptali yolunda verilen temyize konu kararda da hukuki isabet bulunmamaktadır.
10. Daire 1996/5331 E., 1998/5627 K.
Açılan bu dava sonunda, … Nolu İdare Mahkemesince; 5682 sayılı Yasanın 22.maddesinde, vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlarca bildirilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilemeyeceğinin hükme bağlandığı, … Turizm Otelcilik A.Ş.nın … yıllarına ait olarak tahakkuk eden vergilerinin vadesinde ödenmemesi nedeniyle 6183 sayılı Yasa uyarınca yapılan takibat sonucunda alacağın tahsil edilememesi üzerine Vergi Usul Kanununun 10.maddesi uyarınca vergi borcunun tahsili için şirket yönetim kurulu üyesi olan davacı adına ödeme emri düzenlendiğinin, bu ödeme emirlerine karşı davacı tarafından açılan davaların reddedildiğinin anlaşıldığı, borçlu şirketin iflasının yöneticilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, şirkete ait vergi borcu olduğu vergi mahkemesi kararı ile belirlenen davacının yurt dışına çıkışına tahdit konulmasında 5682 sayılı Yasa hükümlerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından; Vergi Usul Kanununun 10.maddesinde öngörülen şartlar oluşmadan tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan Mahkemenin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
5682 sayılı Pasaport Kanununun 22.maddesinde; "yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere, vergiden borcu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez, Bunların yurt dışına çıkışları engellenir ve kendilerine pasaport veya vesika verilmişse geri alınır" hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere vergi borcundan dolayı yurt dışı tahdidi konulabilmesi için bu borcun kesinleşmiş olması gerekmektedir.
Olayımızda; 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 10.maddesine göre vergi borcunun tahsili için şirket yönetim kurulu üyesi olan davacı adına ödeme emirleri düzenlendiği, bu ödeme emirlerine karşı davacı tarafından … Nolu Vergi Mahkemesinde dava açıldığı, ancak bu davaların … gün ve E:…, K:… sayılı kararlar ile reddedildiği, buna dayalı olarak yurtdışı tahdidine ilişkin işleme karşı açılan davanın da red ile sonuçlandığı temyiz ve dava dosyasının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Yurt dışı tahdidine dayanak oluşturan vergi borçlarına ilişkin ödeme emrine karşı açılan davada yukarıda aktarılan Vergi Mahkemesi kararları yapılan itiraz üzerine … Bölge İdare Mahkemesince; ödeme emri tanzim ve tebliğinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuştur. Bu durumda yurt dışı tahdidine dayanak oluşturacak kesinleşmiş bir vergi borcunun varlığından söz edilemeyeceğinden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
T.C. YARGITAY 21. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/6402 Karar No: 2019/3181 Karar Tarihi: 29.04.2019 MAAŞ HACZİNİN İPTALİ İSTEMİ - ÖZEL USUL VE SÜRELERE TABİ UYUŞMAZLIKLARDA DAVA AÇMADAN ÖNCE KURUMA BAŞVURULMASI GEREKMEMESİ - HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET: Yasaya göre düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin davalarda, dava açılması gerek .. sayılı Yasa, gerekse de bu yasanın atıf yaptığı özel yasalarda (örneğin 6183 sk) belirtilen özel usul ve sürelere tabi uyuşmazlıklarda, .. sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun ... maddesi hükmü gereğince dava açmadan önce Kuruma başvurulması gerekmez. Böyle olunca mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
(5521 S. K. m. 7) (5510 S. K. m. 88) Dava: Davacı, davalı Kurum tarafından gönderilen ödeme emrinin, kesinleştirilen prim borcunun ve gayrimenkul hacizleri ile maaş hacizinin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar vermiştir. Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi. Dava, ödeme emrinin iptali ile gayrimenkul ve maaş hacizlerinin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, dava açılmadan önce davalı Kurum'a başvurulmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. 6552 sayılı Kanunun 64. maddesiyle değişen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7/3. maddesinde; "5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur" hükmü yer almaktadır. 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde ise; Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu hükme bağlanmıştır. Somut olayda dava konusu ödeme emirleri, gayrimenkul hacizleri ve maaş haczi araştırılmadan, dava konusuna ilişkin ödeme emirleri haciz dosyaları getirtilmeden dava konusu belirlenmeden davanın usulden reddine karar verilmesi hatalıdır. Ayrıca 6183 sayılı Yasaya göre düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin davalarda, dava açılması gerek 5510 sayılı Yasa, gerekse de bu yasanın atıf yaptığı özel yasalarda (örneğin 6183 sk) belirtilen özel usul ve sürelere tabi uyuşmazlıklarda, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7/3. maddesi hükmü gereğince dava açmadan önce Kuruma başvurulması gerekmez. Böyle olunca mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 29.04.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C. YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas No: 2011/673 Karar No: 2011/1624 Karar Tarihi: 15.02.2011 ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ - PRİM İŞSİZLİK PRİMİ VE BUNLARIN GECİKME ZAMMINA İLİŞKİN BULUNAN ÖDEME EMRİ - TAHSİL ZAMANAŞIMI - HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ
ÖZET: Somut olayda, 2007/1584 takip nolu ödeme emrine konu 2001/12 ila 2002/3. aylara ait prim ve gecikme zammı borcu ile 2007/1585 takip nolu ödeme emrine konu 2001/12 ila 2002/5. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramayacağı gözetilmeksizin bu dönemleri de kapsayacak biçimde ödeme emrinin iptaline hükmedilmiş olması, usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Dava: Dava hukuki nitelikçe Konya Sosyal Sigortalar Kurumu Müdürlüğü tarafından tanzim edilen ve davacı Cihanbeyli Kadastro Müdürlüğünün prim, işsizlik primi ve bunların gecikme zammına ilişkin bulunan 30.11.2007 tarih 2007/1584 ve 1585 takip nolu ödeme emirlerinin zamanaşımı nedeniyle iptali istemini ilişkindir. Mahkemece, yetkisizlik kararının bozulmasına dair bozma ilamına uyularak yapılan yargılama süreci sonunda, zamanaşımı nedeniyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M. T. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi: Karar: Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum avukatının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 506 sayılı Kanun un 80. maddesinde 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması öngörülmüştür. Bu durumda, zamanaşımı süresi bakımından. 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurum alacakları, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir, bu bağlamda zamanaşımının kesilmesi ve durmasına ilişkin hallerde de, Borçlar Kanununun 132 ve devamı maddeleri uygulanacaktır. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden ise 6183 sayılı Kanunun Tahsil Zamanaşımı başlığını taşıyan 102 ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi 5 yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlenmiştir. Öte yandan 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin 5. fıkrasına eklenen ibare ile Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi ile birlikte 102. maddesinin de uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. Somut olayda, 30.11.2007 tarih 2007/1584 takip nolu ödeme emrine konu borcun 2000/5 ila 2002/3. aylara, aynı tarih 2007/1585 takip nolu ödeme emrine konu borcun ise 1995/5 ila 2002/5. aylara ilişkin olup her iki ödeme emrinin de 07.12.2007 tarihinde tebliğ edilmesi, her iki ödeme emrine konu 2001/11 ay ve önceye ilişkin prim ve gecikme zammına ilişkin borçların ödeme emrinin tebliğ tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığının dosya kapsamıyla sabit bulunması karşısında, bu dönemlerle sınırlı biçimde ödeme emirlerinin zamanaşımı nedeniyle iptaline dair mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 30.11.2007 tarih 2007/1584 takip nolu ödeme emrine konu 2001/12 ila 2002/3. aylara ait prim ve gecikme zammı borcu ile aynı tarih 2007/1585 takip nolu ödeme emrine konu 2001/12 ila 2002/5. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramayacağı gözetilmeksizin bu dönemleri de kapsayacak biçimde ödeme emrinin iptaline hükmedilmiş olması, usul ve yasaya aykırı görülmüştür. O halde; davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 15.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C. YARGITAY 21. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/23783 Karar No: 2015/2915 Karar Tarihi: 19.02.2015 PRİM BORCU VE GECİKME ZAMMININ İPTALİ İSTEMİ - 2004 YILININ 7-8-9 AYLARA AİT PRİM VE GECİKME ZAMMI BORCUNUN ZAMANAŞIMINA UĞRAMADIĞI - BELİRTİLEN AYLAR HAKKINDAKİ TALEBİN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ
ÖZET: Somut olayda, 2003/4-2004/6. aylar arası prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından bu dönemler yönünden talebin kabulüne karar verilmesi doğru ise de 5198 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu ve 2004/7-8-9. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramadığı gözetilmeden bu aylar hakkındaki talebin kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Mahkemece, 2004/7-8-9. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramadığı gözönünde tutulmaksızın bu aylar hakkındaki talebin reddine karar verilmesi gerekirken hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. (506 S. K. m. 80) (818 S. K. m. 125, 128, 132) (6183 S. K. m. 51, 102) (4958 S. K. m. 38) Dava ve Karar: Davacı, prim borcu ve gecikme zammının iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ferda Beder tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine, 2- Dava, Kurumca resen tahakkuk ettirilen prim borcu ve gecikme zammının zamanaşımına uğramış olması sebebiyle iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının davasının kabulü ile davalı kurumun davacı işveren adına 35.745.67 TL prim, 93.977.10 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 129.722,77 TL re'sen tahakkuk ettirilerek 23/12/2011 tarih 234090079 sayılı yazıları ile tebliğ edilen ödeme emrinin zaman aşımı nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 13/01/2011 tarihli İnceleme Raporları ile davacı şirketin M&N Pazarlama Danışmanlığı ve Dış Ticaret Ltd. şirketi unvanlı işyerine yaptırdığı iş nedeniyle 01/04/2003 tarihi itibariyle T.. Pazarlama ve İletişim Hiz. AŞ nin asıl işveren olarak kabul edildiğinin, 4791 iş kodu ile devamlı işyerinin tescil edilmesi gerektiğinin ve prim alacaklarının işverenden tahsil edilmesi gerektiğinin bildirildiği, Kurum tarafından davacı şirkete yazılan 30/05/2011 tarihli yazıda müfettiş raporundan bahsedilerek işyeri dosyasının tescil edilmesi gerektiğinin, bu nedenle 30 içinde işyeri bildirgesinin verilmemesi halinde resen işlem yapılacağının bildirildiği, Kurum tarafından davacıya yazılan 23/12/2011 tarihli yazıda 2003/4-2004/9. aylar arası prim ve gecikme zammı toplamı olan 129.722,77 TL'nin ödenmesi gerektiğinin bildirildiği ve bu yazının davacı şirkete 04/01/2012 tarihinde tebliğ edildiği, davacı şirketin 18/01/2012 tarihli itiraz dilekçesi ile prim borcunun zamanaşımına uğradığını ve hizmet satın alınan şirketin sorumluluklarını yerine getirmediğini belirterek resen tahakkuk ettirilen prim borcu ve gecikme zammının iptal edilmesi gerektiğinin talep edildiği, 23/01/2012 tarih ve 18 sayılı Komisyon kararı ile prim borcunun zamanaşımına uğramadığının ve tebliğ edilen prim borcunun yasa hükümlerine uygun olduğunun belirtilerek itirazın reddine karar verildiği, red kararının 27/03/2012 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın 17/04/2012 tarihinde yasal süre içinde açıldığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (SSK)'nun "Primlerin ödenmesi" başlığını taşıyan 80. maddesinin 08.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki dönemde yerleşik uygulama uyarınca; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden, anılan Kanun'da zamanaşımı süresine ve başlangıcına ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından. Kurum alacağının zamanaşımı yönünden genel hükümlere tabi olduğu, buna göre, zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)nun 125. maddesi uyarınca on yıl olduğu ve zamanaşımının başlangıç tarihi BK'nun 128. maddesi hükmüne göre, alacağın muaccel olduğu tarih olarak kabul edilmekteydi. Belirtilmelidir ki, prim zamanaşımı. Borçlar Kanunu'nun 128. maddesine göre, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. 506 sayılı Kanunun 80. Maddesine göre, her aya ait prim borcunun ertesi ayın sonuna kadar ödenmesi gerektiğinden, zamanaşımının başlangıcı; her prim ayı bakımından o aya ilişkin ödeme süresinin sona erdiği tarih olup, ay be ay ödenmesi gereken prim borcu ertesi ayın sonunda muaccel hale gelmektedir. Bu dönemde zamanaşımının kesilmesi ve durdurulması, bu konuda bir özellik gösteriniz. Borçlar Kanunu'nun 132. ve ardından gelen maddeleri burada da aynen geçerlidir. 506 sayılı Kanun'un 80. maddesinde 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile anılan madde; "...Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır..." şeklinde düzenlenmiştir. 3917 sayılı Kanun'un yürürlük tarihine kadar olan dönemde. Kurumun prim alacakları İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilmekte iken, anılan Kanun'la yapılan düzenleme ile 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden itibaren. Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına başlanmıştır. 6183 sayılı Kanun'un "Tahsil zamanaşımı" başlıklı 102. maddesi uyarınca; "Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.". Anılan düzenlemeler karşısında. 08.12.1993 tarihinden itibaren Kurumun prim alacaklarının tahsilinde zamanaşımı yönünden 6183 sayılı Kanun'da düzenlenen beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaya başlanmış ve sürenin başlangıcı, alacağın vadesinin "rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir. Açıklanan düzenleme bu kez 30.09.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 38. maddesiyle yeniden değiştirilerek; prim alacaklarının tahsilinde. 6183 sayılı Kanun'un 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 24.06.2004 tarih ve 5198 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak: 506 sayılı Kanun'un 80. maddesinin beşinci fıkrası; "...Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 ve 102 nci maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır..." şeklinde düzenlenmiştir. Anılan düzenleme uyarınca. 5198 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihinden itibaren Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun'un zamanaşımı düzenleyen 102. maddesinin uygulanamayacağı hükme bağlanarak, 3917 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki; genel hükümlere ve dolayısıyla on yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı. Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanun'un 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 - 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise. 6183 sayılı Kanun'un "Tahsil zamanaşımı" başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmelidir. Somut olayda, 2003/4-2004/6. aylar arası prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından bu dönemler yönünden talebin kabulüne karar verilmesi doğru ise de 5198 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu ve 2004/7-8-9. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramadığı gözetilmeden bu aylar hakkındaki talebin kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Mahkemece, 2004/7-8-9. aylara ait prim ve gecikme zammı borcunun zamanaşımına uğramadığı gözönünde tutulmaksızın bu aylar hakkındaki talebin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.02.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.
BUĞRA ANIL AKSU VE GÖZDE TETİK
Faaliyet Alanlarımız: